Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:27 |
|
|
TÜRKİYE'Yİ SEVMEK İÇİN NEDEN Mİ ARARSINIZ?
BİRİNCİ NEDEN: VATANIMIZ.
İKİNCİ NEDEN: AYDINLIK İNSAN MUSTAFA KEMAL'İN ÜLKESİ
Nazım Hikmet
Memleketimi seviyorum
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim.
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları/benim o kendi kendinden bile
gizleyerek/sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Ankara Ovası'nda keçiler
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:38 |
|
|
Sarı tabelalar
İnsana, bir ömrüm daha olsa... Yok yok, bir fazlası bile yetmez... Birkaç
ömrüm olsa... Beni asıl hedefime ulaştıran ana yoldan sapsam... Şu sarının
vaat ettiklerine uzansam... Eski hayatlara ilişsem. Zenginleşsem... Hayal
kursam... Öğrensem... Tekrar kapayınca aracımın kapısını derin bir oh
çeksem... Toprağa daha farklı baksam...' dedirten sarı tabelalar, bitmek
bilmez bu ülkede. Rize'de, Mardin'de, Ankara'da, Ege'de, güneyde...
Sınırsızca karşımıza çıkar... Binlerce yıldır mesela Amasya'da bir kral
mezarını işaret eder, ya da dünyanın en eski mumyalanmış askerini... Çok
hikayeleri saklar...
İstiklal Caddesi
Bağırış, çağırış, aşk ilanları, aşk kavgaları, koşuşmalar, kaçışmalar,
uyanıklar, şaşkınlar, sokak çalgıcıları, tramvay kovalayanlar, kilise
çanları, kitapçılar, kafeler, barlar, müzik dükkânları, sinemalar, tarih
kokulu binalar, sarhoşlar, seyyarlar, polisler, gösteriler, kalabalıklar,
yalnızlar, mutlular, mutsuzlar... İstiklal'de zamanın akışı, o an
yaşadıklarınızdan başka şeylere konsantre olma olasılığınızı oldukça
azaltır. Bu enerjiyi dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız
[tarihinde düzeltildi 27/4/2009 Saat 10:05 Yazar Bence68]
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:41 |
|
|
Rakı
Tekerlekten sonraki en yararlı ve yaratıcı, en eşitlikçi buluş... Bir
içecek, el kadar yeşilliğin üstündeki gazete kâğıdına da, süt beyazı kolalı
keten örtüye de bu kadar mı yakışır? Balığa da, maviye de, camsız meyhaneye
de... Dilleri bülbül eder, milleti şair eder, alfabemizin az kullanışlı
harfini abad eder... Aman saki... Canım saki... Doldur doldur da verr...
Hababam Sınıfı
Nostaljik tutkumuz. Defalarca okunan masallara doymayan çocuklar gibi, biz
de doyamayız Hababam Sınıfı'na. Yavaşladığında ağlatan, hızlandığında
güldüren efsane müziği; Tarık Akan, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Kemal
Sunal, Şener Şen ve Münir Özkul'a ne çok yakışır... Okul otoritesini bize,
yaramazlığı otoriteye sevdirir Hababam Sınıfı. Yeni versiyonları ise ancak
eskilerine sevgimizi artırır.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:45 |
|
|
Anadolu İnsanı
Saf, temiz, dürüst olan,
Çalıp, çırpmadan yaşayan,
Lokmasını helalinden kazanan,
Anadolu insanı…
'Ben Tanrı Misafiriyim'
Kapı tık tık tıklatılır. Tanrı misafiri gelmiştir. Galiba bir tek
Türkiye'ye Tanrı misafiri gelir. Türkler, bu dünyada misafir olduklarını
iyi bilir. En azından bilmeleri gerekir. Mevlânâ'dan Müslüm Gürses'e,
hepsinin söylediği bu değil midir? Rakı kebap efsanesi kadar, Türk
misafirperverliği de bilinir. Beş çayı misafirine börek açan anneden Şeker
Bayramı şekeri reklam ailesine, güney ellerinde yüzünü güneşe vermiş kahve
köşesi dedesinden 'bozuk yoksa kalsın abla' minibüs şoförüne, dar
sokaklarda hâlâ gazoz kapak oynanan mahallelerinden Doğu sokaklarında şiir
şiir bakan veletlerine ve de Ferrari'sine LPG takan bilgelerine tabii...
'Bir başkadır benim memleketim insanı' diyerek, seviyor insan Türkiye'yi...
Hamsi
'Hamsi balık değil, ayrı bir mahlukattır.'
Karadeniz'de bu sözü sık sık duyarsınız. Hamsi sadece sofraları süslemekle
kalmaz. Şarkılar, türküler, fıkralar, atasözleri onunla doludur. Hamsisiz
bir öğün düşünülemez. Kahvaltıda yenir, reçeli bile vardır... Buğulamasını,
kızartmasını, pilavını, dolmasını yemeğe doyamazsınız. Artık çiftlik
çuprası ve çiftlik levreğinin işgal ettiği İstanbul ve Ankara'da da, lüks
lokantalarda bile deniz tadını veren ender balıklardan biridir...
Sonbaharın başında denizin soğumasıyla birlikte sahile eder. Şölen marta
kadar sürer. Ucuzdur, fakir yemeğidir... Ama zenginin sofrasından da eksik
olmaz.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:50 |
|
|
Türk kahvesi
Üç vakte kadar gelecek umutlarımız saklıdır telvesinde. Aşkımız, paramız
bir Türk kahvesi içimi sonrası beliriverecektir fincanın içinde. Aslında
adı Türk kahvesidir ama Yemen'den gelmiştir bilindiğine göre. Dini
ortamlarda, gece zikirlerinde uyarıcı olarak kullanılmıştır ilk önce.
Kahve, 1550'li yıllarda İstanbul'a geldiğinde, Tahtakale'de hemencecik bir
de kahvehane açtırır kendine. Türk kahvesi denilmesinin nedeni aslında
pişirme yöntemidir. Pişirilip servis edilen Türk kahvesinin tortusu
fincanın dibinde kalır. Zaten çok sevdiğimiz, hiç değilse ahir hayatta bir
kere de olsa baktırdığımız kahve falının oluşması da bundan, bu 'bizim'
olan ritüelden değil midir?
Bayramlar
Bayramlar eskiden tekdüze hayatlarımızda bir keyif; siyah beyaz
yaşamlarımıza renk; yoksulluğumuza bir avuntuydu. O yüzden eski bayramlar
çocukluğu hatırlatır; hüzünlüdür biraz. Şimdi, bayramlar eski ihtişamından
yoksun. Ama onun da çaresini bulduk: Tatiller... Hele ki 9 günlükleri...
Söylesenize kuzum, böyle tatil kaç millete nasip ki?
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:53 |
|
|
Mardin
Müslüman'ından Süryani'sine, Yakubi'sinden Yezidi'sine farklı mezheplerin
yıllardır bir arada yaşadığı, Mezopotamya ile Anadolu arasındaki köprü
Mardin. Onu özel yapan ise, hem başta saydıklarımız hem de binlerce yıllık
tarihi taş evleri, hanları, medreseleri, cami ve kiliseleriyle açık hava
müzesi oluşu. Zaten yalnızca biz değil, kenti 'Dünya Mirası Listesi'ne alan
UNESCO da böyle düşünüyor.
Şarap
Ne Kaliforniya, ne Fransa bağları... Mağrur olmasınlar...
Hep bir halli Turhallıyız
Biz bize benzeriz
Yüz bin kerre tövbe eder
Gene şarap içeriz...
Hangi dilde var? Kapadokya'dan Tokat'a, Midyat'tan Akhisar'a bağlar ve
bağbanlar... Hem çok şehirli, hem her yerli... Rafine beylere, utangaç
hanımlara...
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 09:57 |
|
|
Hamam
Hamamı ikiye ayırmak gerekir: Erkek ve kadın hamamı... Osmanlı'da, genç
kızlar nazardan korunsun diye, ellerinin sandal ağacı yağlarıyla ovulduğu
gizli, sırlı bir alandır kadınlar hamamı. Erkekler hamamında ise ortam
farklıdır. Burada, hamamın altında yanan ateşi tutan külhanbeylerinin ve
tellakların sözü geçer. Şimdilerde turistik meze kıvamında sunulsa da,
yüzyıllarca aşka, sabra, sırlara, şakalara ev sahipliği yapmıştır. Hamamlar
aynı zamanda entrikaların, hırsın, dedikodunun, yani günahların da ev
sahibidir.
Mizah dergileri
Makro Paşa, Merhum Paşa, Malum Paşa, Akbaba'yla başlayan Türkiye'nin
muhalif mizah serüveni, Oğuz Aral'ın Türk halkına güzelliği Gırgır'la
sürdü. Aral, Türk mizah dergiciliğini sokaktan topladığı yeteneklerle
tekrar sokağa saldı, mizahı Türkiye'de yeniden bir mesele yaptı. Rivayet
odur ki, ölmez eseri Gırgır'ın piyasaya sürüldüğü cuma günleri, tüm
İstanbul derginin renklerine bürünürmüş. Bir zamanlar haftalık yarım milyon
tirajı bulan bu dergi, hayattayken Mikrop ve Limon'un tahkimiyle;
sonrasında Leman'ın yaşattığı anısıyla literatürü tayin etmiştir. Bugünse
minimalist mizahıyla Penguen ve yeni parıldamaya başlayan Fermuar da siyasi
iktidarın adım atamayacağı sanat kuleleri haline geldi.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 10:01 |
|
|
İstanbul'un kuleleri
Bizim için en yüksek bina 1980'ler ortasında gösterilen 'Kartallar Yüksek
Uçar' dizisindeki Karayolları'nın 12 katlı binasıydı. İstanbul
Zincirlikuyu'da yükselen bu bina, artık Levent-Maslak hattında yer alan
gökdelenler içinde ufacık kalıyor. Hızla 'modernleşmeye' başladığımız,
1990'ların ortasından beri, sıra sıra onlarca gökdelen yükseldi İstanbul
semalarına. Yeni gökdelenler, yeni alışveriş merkezleri ve bütün bunlar
yeni insanlar yarattı. Belki de Türkiye'nin son 20 yılda geçirdiği
değişimi, ekonomik büyümeyi görmek için istatistiklerdeki renkli grafiklere
değil, şehrin modern mahallesi Levent'teki gökdelenlerin yüksekliğine
bakmamız gerekiyor...
Maç günleri Beşiktaş Çarşı için şenlik günüdür. Dillerde eski yeni
tezahüratlar. Akar İnönü'ye coşkulu kalabalık. Pankartları ise gündeme
kayıtsız kalmaz: Kah ırkçılığa karşı 'Hepimiz Et'oyuz' kah gelecek için
'Çarşı nükleer sanrale karşı' derler. Her ne kadar erkek adam renkli takım
takım tutmaz deseler de, futbol kültürümüze büyük renk katarlar.
F.Bahçe-G.Saray derbisi onların Türkiye'yi sevmesi için bir neden
değilmidir.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 10:04 |
|
|
Çay simit
Taşfırından yeni çıkmış, meşe odunuyla pişirilmiş, buharıyla elimizi,
ağzımızı yakan simitlerin yanında semaverlerde demlenmiş kıpkırmızı bir
çayı reddeden muhtemelen Türk değildir. Bir yerlerde çay demliyse,
yakınından mutlaka bir de simitçi geçiyordur. Eğer geçmiyorsa, orası da
Türkiye değildir.
Şehir hatları vapuru
Bir İzmir ve İstanbul ayrıcalığı... İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin,
yeni modeline tek başına karar vermekten ürktüğü... Katılımcı hemşerilerin
çokluğuna bakan bir yabancının 'Ne aktif bir halk... Seçimler böyle
demek...' yanılgısına düşeceği narin kuğular onlar... Gelin gibi
süzülürler... Kordon Boyu'ndan Karşıyaka'ya geçerken, karaya kurumla
bakarlar... Güzel İzmir artık kendileridir çünkü... Adalara, Modalara,
Kavaklara, Fenerlere götürürler... Elli yaşını aşmış koca bebekleri hala
heyecanlandırarak... 'Taa uzaktan bak bak Paşabahçe... Bu da Fenerbahçe...'
dedirtir, soylu burunlarından tanınırlar... Oyun gibidir yolculuk, çay,
tarak ve toka satışları... Düdüklerini kıskanan martılar korosu eşliğinde,
hep güzel yerlere götürürler
|
|
Member   Cevaplar: 174 kayıt olmuş: 11/9/2006 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 27/4/2009 Saat 15:22 |
|
|
Alıntı: | Herşeye Ragmen Türkiye'de Yaşamak
Güzeldir |
:zalkis: ____________________ Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman ...
|
|
Junior Member  Cevaplar: 2 kayıt olmuş: 4/1/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 12/9/2009 Saat 12:48 |
|
|
hhhhhhhhhmmmmmmmmmmm turkiye gibissi varmi gozumde tutyor orda
yasayamayinan nerde yasassin
|
|
|