Rojin
Site kurucusu
Yavuz Sultan Selim, Osmanlı İmparatorlarının en büyüklerinden biridir. O,
büyük bir şair, kuvvetli bir kumandan ve yüksek bir devlet adımı idi.
Yavuz Selim, İkinci Bayezid'in oğludur. Diğer kardeşleri Korkut, Ahmet,
Mahmut, Alim Şah, Şehinşah'tır. Annesi Gülbahar Hatun'dur. Yavuz Selim 1467
tarihinde Amasya'da doğdu. Annesi Şehzade Selim'i çok iyi yetiştirdi.
Devrinin en yüksek hocalarından Halim Çelebi'den ders aldı. Ağabeylerinden,
daha üstün bir zekaya ve kuvvetli bir iradeye sahipti. Büyük bir devlet
adımı olmak için bütün vasıfları haizdi. Edebiyata fazlasıyla meraklı idi.
Biri Türkçe, diğeri Farsça iki Divânı vardır. Vezirlerinin boynunu hiç
tereddütsüz vurdurabilen bu cengaver, aşık olunca:
Canımı ateş-i aşk istila etti bu sûzişte ,
Gözyaşımdan başka serpilecek su yoktur.
Diye ağlayabilecek kadar hassas bir ruha sahipti.
O, büyük bir cihangirdi. Bir gün şöyle söylemişti: Bana cihanda yalnız
vatan aşkı kafidir. Çoştukça,
Selim bugün askerlik aşkının padişahıdır,
Ne hanlıkta mukayyeddir,
Ne de Hakana muhtaçtır.
Deyip dünya haritasını önüne alıyor: Bu dünya bir padişaha azdır! Diye
üzülüyordu.
Yavuz Selim hakikaten yiğit bir insandı. İri vücutlu, şahin bakışlı, pala
bıyıklı, bir erkek güzeli idi. Sakalını tıraş ettirir, bir kulağına da küpe
takardı. Sade giyinmeyi sever, basit yemekler yerdi. Süslenmeyi hiç
sevmezdi. Eşi Hafize Ayşe Sultan, oğlu Süleyman'a süslü bir elbise
giydirmişti. Oğlunu süsler içinde gören Yavuz Selim: Sen böyle süslenirsen,
Hatunlar ne giyecek? Demişti. Buna rağmen pek sertti. Vezirlerin kusurunu
gördüğü zaman affetmez, derhal başını vurdururdu. Halk ona
kahramanlığından, sertliğinden dolayı Yavuz demişti.
Babası İkinci Bayezid, oğlu Şehzade Selim'i Trabzon'a vali tayin etmişti.
O, burada devlet işleriyle meşgul olurken bir yandan da şiir yazıyordu; bir
de sanata sahipti.
Trabzon'da Süleyman adlı bir oğlu dünyaya geldi. Yavuz Selim, Trabzon'da
vali iken memleketinin durumunu inceden inceye tetkik ediyordu. İran'dan
gelen Şii kuvvetleri Anadolu içlerine doğru akın ediyorlardı. Buna
fazlasıyla üzülüyordu.
Babası iyice ihtiyarlamış olduğundan, Fatih devrinin muazzam zaferleri
görünmüyordu. Memleketi idare edecek büyük vezirler de yoktu. Bu halden
müteessir olan Yavuz Selim, babasına şöyle bir mektup yazdı: Devlet
işlerini başarmanın kolay bir iş olmadığı şüphesizdir. Bendelerine kalırsa,
iş başına getirilecek kimselerin devlet adamlarından birine mensup olması
maksada vefa etmez. Bu gibilerin belki biraz sadakatinden istifade
edilebilir. Memleketimizin her köşesinde ilim ve ahlakıyla tanınmış birçok
kimseler vardır. O cümleden olmak üzere bu taraftaki kullarınızdan
bazılarını uzun zaman denedim. Kendilerine az çok kabiliyet gördüm. Bunlar
biraz daha yetiştirilecek olursa kendilerinden istifade olunur. Bu maksatla
kendilerini takdime cüret ediyorum."İlim ile ahlakı, en üstün vasıf olarak
görmüştü.
Babası artık devleti iyi idare edemiyordu. İstanbul'da bir takım ulema
Şehzade Ahmet'i tahta çıkarmaya teşebbüs ettiler. Bunu duyan Yavuz Selim,
kuvvetleriyle Rumeli'ne geçerek babasının kuvvetleriyle çarpıştı. Sonuçta
kendi gücüyle 1512 tarihinde dokuzuncu padişah olarak tahta çıktı.
Yavuz Selim, padişah olunca iki siyasetin gerçekleştirilmesine çalıştı.
Birisi doğu siyaseti; İran'da Şii Safevî Devleti'ni ortadan kaldırmak, Orta
Asya'ya bir kapı açmaktı. Diğeri ise; Kuzey siyaseti ile Mısır'ı elde
ederek Hint ticaret yollarına sahip olmaktı. Aynı zamanda Halifeliği
Araplardan alarak üç yüz milyon Müslüman'ın Halifesi sıfatını kazanmaktı.
Yavuz Selim, bu emellerini yerine getirebilecek bir kudrette yaratılmıştı.
Ordusu onu çok seviyordu. O da büyük kuvvetlere kumanda etmek iktidarına
sahipti.
Yavuz Selim tahta çıktığı sıralarda Safevî tahtında bulunan Şah İsmail hiç
rahat durmuyor, Anadolu'ya akınlarda bulunuyordu. Yavuz, İran'daki Şiilere
bir ders vermeğe karar verdi. Yavuz Selim, Edirne'de bir divan kurarak
İranlılara harp ilan etti. Ordusu 19 Mart 1514 tarihinde Edirne'den hareket
ederek, Anadolu yakasına geçti. Derhal Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa orduya
katıldı. Sadrazam Dukakin zade Ahmet Paşa, öncü olarak ileri harekete
geçti. Bütün kuvvetlerinin adedi 180,000 kişi idi.
Ordu, Erzincan taraflarına gelince, Yavuz Selim, Şah İsmail'e bir mektup
göndererek, şunları yazdı:
Fitneler çıkardınız, İslam büyüklerine küfürler ediyorsunuz, bunun cezası
katildir, üzerinize geliyorum, işgal ettiğiniz Osmanlı memleketlerini geri
veriniz. Buna karşı şah İsmail de bir mektup yazdı. Hakaret olsun diye de
içi afyon dolu bir kase gönderdi. Yavuz da ona bir aba, bir asa, bir de
külah yolladı.
Askerin yolu uzun olduğundan çok güçlük çekiyorlar, hem de erzak
sıkıntısına uğruyorlardı. Bu hali Yavuz'a söyleyen Hemdem Paşa'yı, padişah
derhal idam ettirdi. Fakat askerde isyan emareleri göründü. Yeniçeriler
tabanları yarılmış, çarıklarını mızraklarının ucuna takarak, Yavuz'un
çadırının etrafını sardılar. Çadıra da bir silah attıktan sonra, hep bir
ağızdan: İstemezük, istemezük!... Diye bağırmaya başladılar. Bu hali giren
Yavuz, çadırdan fırlayıp atına atlayarak askerlerine gözünü dikti ve onlara
ateşli bir hitapta bulundu: Ey asker kıyafetli korkaklar; çoluğunu,
çocuğunu, karısının kucağını muharebeye tercih edenleriniz varsa geri
dönsünler!... Ben buraya geri dönmek için gelmedim. Bu meşakkatlerin
çekileceğini tahta çıktığım zaman söylemiştim. Şimdi niçin itaat
etmiyorsunuz? Siz harbe girmezseniz, ben yalnız başıma girerim!. Bu hitap
karşısında asker heyecana gelerek yoluna devam etti.
Ordu, 22 Ağustos 1514'te Çaldıran Ovası'na geldi. Yavuz, Şah İsmail'e bir
kadın elbisesi gönderdi. İran ordusu 120,000 kişi idi. Kısa bir zaman sonra
Çaldıran Ovasında çarpışma başladı. Neticede Şah İsmail'in ordusu bozuldu.
Kendisi harp meydanından kaçtı. Türk ordusu muzaffer olarak Tebriz'e girdi.
Şah İsmail'in meşhur incili tahtı da Türklere geçti.
Yavuz'un Çaldıran zaferinden sonra en büyük savaşı "Ehramlar
muzafferiyeti"dir. Bu harbi de Mısır Kölemenlerinin hükümdarı Cansu Gavri,
Toman Bey ile yaptı. Yavuz'un kuvvetleri Mısır Kölemenleriyle 24 Ağustos
1516'da Mercidabık'ta karşılaştı. Bu kuvvetleri perişan ederek, Suriye
ülkesini fethetti. Bundan sonra da Yavuz Gazze zaferiyle Filistin'i
fethederek, Sina Çölünü aştı, Kahire'ye geldi. Toman Bey'in kuvvetlerini
de, 22 Ocak 1517'de Ehramlar önünde perişan etti. Mısır ülkesi de Türk
ülkeleri arasına girdi. Bu savaşta Kölemenler Yavuz Selim diye Sinan
Paşa'yı öldürdüler. Bunu duyan Yavuz Selim: Heyhat Mısır'ı zaptettik, fakat
koca Sinan'ı kaybettik!... dedi.
Son Abbasi Halifesi Mütevekkil Alallah, Hazreti Peygamberin mübarek
emanetleriyle Halifeliği, Yavuz Selim'e teslim etti. Bundan sonra Osmanlı
padişahları tebaasının hükümdarı ve aynı zamanda bütün Müslümanların
Halifesi oldu. Yavuz Selim, Nil nehri kenarında gezinirken suya düştü,
fakat derhal kurtardılar. Her zaman yanında bulunan büyük Türk alimi İbn-i
Kemal'e askerlerin halini sordu. O da, askerlerin çadırlarında şu türküyü
söylemekte olduklarını bildirdi:
Nemiz kaldı bizim mülk-i Arabda Nice biz dururuz
Şam ü Haleb'de Cihan halkı kamu iş-ü tarâbda
Gidelim biz dahi Rum illerine...
Bunun üzerine Yavuz: Git Vezire söyle! Sabah orduyu kaldırsın! Diye emir
verdi. Yavuz Selim, Mısır'da yedi ay üç gün kaldıktan sonra yola çıktı.
Yavuz Selim, Mısır'dan 1000 deve yükü altın ve gümüş para ile İstanbul'a
geldi.
Yolda İbn-i Kemal'in atının ayağından bir çamur parçası Yavuz'un giydiği
feraceye değdi. İbn-i Kemal sapsarı kesildi. Fakat Yavuz Selim: Bu cübbeyi
alın, böylece hazinemde saklansın; alimlerin atlarının ayaklarından
sıçrayan çamur bizim makbulümüzdür. Demek suretiyle ilim adamlarına olan
saygısını belirtmişti.
Yavuz Selim, sadrazamlığa Pir Mehmet Paşa'yı getirdikten sonra Macaristan'a
bir sefer yapmak üzere ordusu ile yola çıktı. Fakat Çorlu ile Uğraş
nahiyesi arasındaki Sirt köyünde hastalandı.
Sırtında çıkan Sirpençe büyümüştü. Ağırlaşınca eline bir Kur'an-ı Kerim
aldı; Yasin suresini okuyarak, 1520 tarihinde 53 yaşında bu cihangir, dünya
evini terk etti. Dokuz yıllık, debdebe içinde zaferlerle dolu olan hayatı
sona erdiği zaman, dünya tarihi en büyük hükümdarlarından birini
kaybediyordu.
____________________
Dört Sey Geri Gelmez Atılan Ok, Söylenen Söz, Kacırılan Fırsat ve Gecen
Zaman .
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.