Heccavın Harfleri
Anlattığına göre,yıldızlar,şimdi adı sanı unutulsa da vaktiyle şöhreti yedi
düveli sarmış bir hiciv ustasının harfleriymiş.Üstad onlardan
heceler,kelimeler,dizeler çıkartarak şu alemde gördüklerini
yazar,yazdıklarını görürmüş.Çirkefe taş attığında üstü başı
kirlenmez;dilinin sivriliğine inat yumuşacık olan yüreğinde hoyratlığın
esamesi okunmazmış.Zeki bir adammış heccav;kılıcın kınını kesemeyeceğini
bilecek kadar.
Yalnız bir adammış heccav;şikayet nedir bilmeyen yüreğini avutamayacak
kadar.Ve fermanlı bir deliymiş heccav;eline geçen altınları
balıklara,kuşlara,çocuklara ve yağmurlara dağıtacak kadar.
Harflere gelince,onlar heccavın tıpkı bir sihirbaz gibi yokluğu
varlığa,karmaşayı nizama çevirmesine sevinçle,heyecanla iştirak
ederlermiş.Harfler heccavı o kadar çok severlermiş ki,bazı geceler o
uykudayken kendi aralarında yer değiştirip daha derin manalar bulabilmesi
için ona ellerinden geldiğince yardım ederlermiş.Seneler böyle gelip
geçmiş.Seneler heccavla harflerin arasındaki aşkı küllendireceğine,daha da
alevlendirmiş.Ne var ki,heccavın sivri dilinden gocunan,ondan intikam
alabilmek için devamlı fırsat kollayan pek çok gönül fakiri varmış.Bunların
içinde biri varmış ki,bilhassa o heccava diş bilermiş.İsmi Kalaylıkoz
Mehmed olan bu adam gösteriş içinde yaşamaya pek meraklıymış.Saray
dalaverelerine bulaşıp herkesi birbirine kırdırarak yolunu tutup yükünü
doğrulttuğundan,kısa zamanda kesesini doldurmayı,en tepelere yükselmeyi
başarmış.İşte bu adam oldum olası heccavın sivri dilinden kurtulamazmış.Ne
var ki,heccavın tam manasıyla kancayı ona takması yaptığı evlilikten sonra
olmuş.Zira Kalaylıkoz altmışaltı yaşının demlerini sürerken görüp de
beğendiği çocuk yaştaki bir bakireyi allem edip kalem edip karılığına
aldığında,zaten diline hakim olamayan heccav ağzına geleni söyleyip vermiş
veriştirmiş.Kalaylıkoz Mehmed ortalık yerde elalemin diline düşmesine sebep
olan heccava eskisinden de beter diş bilemeye başlamış.Bir gün,içindeki
intikam ateşi öyle bir kabarmış ki,padişah bu iddianın aslını astarını
araştırabilmek için heccavı huzuruna çağırmış ve ondan bir gecede tam
dörtyüzkırkdört dizeyi tamamlamamış olursa,kellesinden olacağını söylemeyi
de ihmal etmemiş.
Heccav eve vardığında esrar çubuğunu doldurup ağlamaya başlamış”ne
kadar yaşarsam yeterince yaşamış olurum acaba?”diye sormuş
kendine.Cevabını bulamamış.Üstadın elinin ayağının dolaştığını,değil
dörtyüzkırkdört dize tek bir kelime dahi yazamadığını gören harfler,bütün
gece uğraşıp didinip nihayet isteneni yerine getirmişler.Heccav sabah
uyandığında,kendini ölüme hazırlamak için boynunun etrafına kıpkırmızı bir
halka çizmeye koyulduğunda,dörtyüzkırkdört dizenin çoktan yazılmış olduğunu
görmüş.Büyük bir sevinçle ve gözyaşları arasında vefakar dostlarına
teşekkür etmiş.Sonra koştura koştura saraya gidip,dörtyüzkırkdört dizeyi
padişaha takdim etmiş.Padişah hayret ve takdir ederek,heccava
dörtyüzkırkdört altın verilmesini buyurmuş.Bu işe adamakıllı içerleyen
Kalaylıkoz Mehmed kuyruğunu kısmış ve bir müddet ortalarda görünmemeyi
akıllıca saymış.Ne var ki,bu hadisenin üzerinden çok geçmeden ,tekrar
padişahım huzuruna çıkıp heccavın kendisine ihsan edilen altınları
balıklara,kuşlara,çocuklara ve yağmurlara dağıttığını,artakalanlarla da
testi testi şarap içip,alem üstüne alem yaptığını fısıldamış.Padişah
heccavı tekrar huzuruna çağırmış.
“Sen yazdıysan hatırlarsın.Hatırlayabilirsen gene
yazarsın”diyerek dörtyüzkırkdört dizeyi eksiksiz noksansız tekrar bir
araya getirmesini istemiş.Aksi takdirde kellesinin gideceğini söylemeye
lüzüm görmemiş.
Heccav eve vardığında esrar çubuğunu ağzına kadar doldurup gülmeye
başlamış.”Ne kadar yaşarsam yeterince yaşamış olurum
acaba?”diye sormuş kendine.Cevabını bulamamış.Harfler ona yardımcı
olabilmek için vaktiyle ait oldukları yerleri hatırlamaya çalışmışlar.Fakat
ne denli gayret ederlerse etsinler bir türlü eski hallerini
alamamışlar.Başka başka dörtyüzkırkdört dizeler çıkmış ortaya;bir türlü
aynısını bulamamışlar.Başka türlüsünü yazmanın aynısını yazmaktan çok daha
kolay olmasına şaşırmışlar.
Boğaz’ın sularına atılmış başsız cesedi.Ateşe verilmiş evi.Öksüz
kalan harfler birer birer tutuşup kıvılcımlar halinde göğe yükselmeye
başlamışlar.Bir vakitler manalı bir bütün arz eden harfler birer yıldız
olup,bir daha asla toparlanamayacak surette oraya buraya
dağılmışlar,karanlığa saçılmışlar.
Yıldızların bu kadar şaşkın,bu kadar oynak olmalarının sebebinin,bir
vakitler yanlarına düşen harfleri bulma ümidini hiç yitirmemeleri olduğunu
düşünüyordu.Arıyorlardı.Hala o meşhur heccavın hayatını kurtarabilecek
manayı arıyorlardı.Çemberde yön tayin etmeye çalışanlarla inatlaşarak ve
zamanda ileriye de geriye de gidebileceklerine yürekten inanarak.İşte bu
sebepten,böyle kıpır kıpır,böyle huzursuz dolaşıyorlardı gecenin
karanlığında.Eski komşularının izini sürmeye çalışıyorlardı,belleklerini
zorlayarak,birbirlerini koklayarak.
(Bu öyküyü çok seviyorum sizlerle paylaşmak istedim.ve tabii her okuduğumda
yada hatırladığımda aklıma gelen seninle!...)
netten
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.