Bir hasta sabahı beklerken Leyla’ya giden yolda uçan kuşlar mı birer
Kays; yoksa Kays’lar mı birer kuştur?!.. Her kuş bir türkü tutturmuş
hasretini içine çekerken hangi Kays’tır kum tanelerince ayrı
maceralarda sınanan ve hangi kuştur Kays’lığa yükselen?!.. Her
nefesinde başka dünyalar bulunan Leyla’ların mavera takılı
dudaklarında can mı çığlıktır çığlık mı can olur Kays’a doğru?!..
Bir hasta sabahı bekliyor… Çark-ı felek nakşında desenlerin en
hüzünlü rengiyle… Acıların yüzünde beliren tebessümleriyle…
Yarın bir kervan yola çıkacak; bir halay saltanat tahtına erecek…
Oyası ateşle işlenen gergeflerin çırpındığı delicesine zamanların
hastaları, acı tekilliklerin şelalesine rahmet serpiyor çevre çevre; peçesi
yırtılan gecelerin yalnızlık dostlarını arıyor oda oda… Gözbebekleri
eskimiş harfler gibi masal acılarını anlatıyor koridorlarda ve yunup
yıkanan bir paklık tarih olmaya hazırlanıyor beyaz yatakta.
Bir hasta sabahı bekliyor… Her nefeste bir tabut çıkıyor kapıdan; her
saniyede bir mezar kazılıyor. İyodoform kokularında ülkeler batıyor;
seherlerde tefe’üller okunuyor, ve her şey hayra yoruluyor. Melekler
ağlıyor yukarılarda şefkat şefkat; yazılar tükenmez hayallerle yazıyor son
cümlelerini. Eyyûb’a bağışlananın kendinden esirgendiğini sanıyor bir
gelincik, ve bir bebek süt için ağlıyor sabah kuşlarına bakarak.
Bir hasta sabahı bekliyor… Yatakları kimin ölçüsüne göre yapıldığı
belli olmayan hastahanelerde kutsal metinlerin şerh düştüğü hastalar
yatıyor yan yana; ve akıldan sıyrılmış tevatürlerce çoğalıyor inlemeleri.
Bir başka takvimdir duvarında asılı duran odanın ve saati bir başka saat.
Çocuk koğuşunda acılar numara diye yazılmıştır neşe kokan yataklara.
Bir hasta sabahı bekliyor… Toprağın zehirini arıtarak nasıl gelişirse
bir zakkum, öyle büyüyerek geliyor kokusu ıstırabın ve hastalıklar hiç
ihanet etmiyorlar hastalarına. Hekimler yalnızca kendi hüzünlerini
aldatıyorlar balmumu kesilmiş benizlerin şeffaf örtülerini kaldırırken.
Tasından iksir yerine humma içiliyor gecelerin ve şiirin son mürekkebi son
redifi bitiremeden bitiyor…
Bir hasta sabahı bekliyor… Perhizini kaldırmışlar hekimler, ve
içinden Sûr’u besteliyor tesbih tesbih bir ninecik. Dudaklarından
döküp gözlerinde topladığı güller donmak üzere bir nazeninin. Son yaradan
sonra çıldıran ayrılığını merhem diye sarıyor bir yiğit yüreğine.
“Ben artık iyiyim!” diye yazıyor mektubunun son satırına bir
anne. Virüsünü kendi bataklığında titizlikle üreten bir baba ödem yeşili
kıyametler devşiriyor…
Bir hasta sabahını bekliyor, neden sabah olmak istemiyorsunuz bir
hastaya?!.. “Gözyaşı” birleşik bir kelimeyse eğer, neden
yaşınızı gözünüzden esirgemektesiniz?!.. Mutluluklarınıza alacalar
üşüşmeden, elinize bir güğüm süt alıp ve bir demet de gül, neden bir
hastahaneye götürmüyorsunuz deste deste gülümsemelerinizi bugün?!.. Elden
ayaktan düşmeden, bozlaklarınızı, hoyratlarınızı şeker diye eritip bir
bardak suda, neden sunmuyorsunuz bir hastaya?.. Sizin de orada bir
hastanızın olmasını mı bekliyorsunuz acep?!.. Bize hiç dokunmamış
ellerinden tanımak için bir hastayı, yolların ihanetine mi
uğramaktasınız?!.. Paylaşılmayan lokmaların ve yalnız yenilen gamların
kıskacında ne vakte değin mahpusluklarda kalacaksınız?!.. Başka hastaları
ziyaret etmeyen kendi hastasını da ziyaret edemeyebilir, hiç düşündünüz
mü?!..
Umudunu yitirmeden bir Eyyûb… Ve çın seherde matem dolu sabahlar
olmadan… Hangi hastanın yüzünü aydınlatırsan aydınlat; selam
sana!..
Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele, Hak şarabın içmiş gibi
Prof. Dr. İskender Pala
“Bir hastayı ziyaret eden kimse, ziyareti süresince, cennetin
meyvelerini dermeye devam eder.
”

Hadis)
Hastayım, yalnızım, seni yanımda
Sanıp da bahtiyar ölmek isterim
Rıza Tevfik
Du Cave min ben yataklara düsmenin tek nedeni sensin
Bu yarali yüregim güc kalmadi yani sifa ver yan hancerin sapla. Ölüm senin
elinde olsun Du Cave Min,
Felegim sen ol
____________________
!! Dost Dost dedik nicesine sarildim Sadik Dost Kara toprakmis !!