Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 01:35 |
|
|
Kaygusuz Abdal I
Asıl adı Gaybi'dir. Kaygusuz Abdal'ın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu
Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal
Musa'ya bağlanışını anlatan hikayedir:
Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği
koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal
Musa'nın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği
sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal
Musa. karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir.
Gaybi okunu tanır ve Musa'ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden
kurtarmak ister ama Gaybi, Musa'dan ayrılmaz. Bey, Teke (Antalya) beyine
başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu
Musa'ya yenilir, Gaybi tekkede kalır.
Kırk yıl tekkede Abdal Musa 'ya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından
Mısır'a gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam
dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı
olur. Kaygusuz Mısır'da ölür. Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir
mağaradadır.
Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuz'un nesirle yazılmış eserleri de
var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına
ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor. Nesir eserleri:
Budala-name, Mağlataname, Cefriyye-i Kaygusuz ve Esrar-ı huruf adlarını
taşıyan kitapçıklardır. Cefriyye, gelecekte olup bitecek olayları anlatan
bir fal kitabıdır. Öbürleri tasavvufla ilgili konuları işler.
Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı
şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka
şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuz'un
olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.
Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi
uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve
Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir
arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.
XVIIL yüzyıl ressamlarından Levni'nin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü
vardır. Kaygusuz, bir eserinde 1397-98 yıllarında doğduğunu söylüyor.
Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV .yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu
ve Rumeli'nin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür.
Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe
kullanır.
Kaygusuz'un tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri
(alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar. Yunus Emre
yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır. Ölüm yılı
bilinmiyor.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 01:36 |
|
|
Kaygusuz Abdal II
Kaygusuz Abdal'in gerçek kisiligiyle, yasamiyla ilgili bilgiler
yetersizdir, birtakim söylencelerle karismistir. Bu söylenceler
arasindan onun gercek yanini bulup çikarmak kolay degildir, bu konuda
en önemli kaynak elimizde bulunan, bir "divan" da toplanan
siirleridir. Kaynaklarda, bu özgün ozanin Alaiye (Alanya)
Beyi'nin oglu oldugu, gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi,
1341-1444 yillari arasinda yasadigi söylenir. Bu bilgilerin kesinligi,
açikligi sözkonusu degildir. özellikle
ölümünün 1444 yilinda olmasi kolay kolay
onaylanabilecek bir sav degildir. Onun, bir siirinden Abdal Musa'ya
baglandigi, onunla görüstügü, onun önerisi
üzerine Misir'a giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da
söylentiler arasindadir. Bütün bu söylenti niteligi
tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek böyle bir ozanin
bulundugu, 14. yüzyilda yasadigi, birtakim etkinlikler
gösterdigidir. Kimi kaynaklara göre Kaygusuz Abdal 14.
yüzyil sonlarinda Misir'a gitmis, bir süre Kerbela-Necef
dolaylarinda gezmis, hacca ugramis, sonra oldugu Misir'a dönmüs,
orada bir magaraya gömülmüs, bu nedenle ona "magarada
gömülü" anlaminda "Abdullah Magaravi'' (magarada
gömülü Tanri kulu) denmistir. Hac dönüsü
Sam'a ugramis, orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük
dolabi görmüs, ondan esinlenerek "Dolabname'' adli siirini
yazmis. Bunlarin hepsi, ozana yakistirilan, onu söylence
ürünleriyle donatan dil ürünleridir, gerçek
yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz. Yine kimi kaynaklara
göre Misir'a gitmeden Filibe, Yanbolu, Manastir, Edirne dolaylarinda
bulunmus, düsüncelerini yaymaya çalismistir.
Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdal'in düsüncelerini,
adina düzenlenen "divan"inda toplanan siirlerinin incelenmesinden
çikarmak, anlamak kolaydir. O, "abdallar" toplulugundandir, bir
siirinde söyledigi gibi saçini, sakalini, biyigini, kaslarini
kestirerek (car-darb) dolasirmis. Bu islem abdallik yoluna girmenin
özelliklerinden biridir.
Kaygusuz Abdal'in siirlerinden anlasildigina göre çok iyi bir
ögrenim görmüs, tasavvufu bütün ayrintilariyla
ögrenmis, özellikle Islam dini konusunda genis bilgi edinmistir.
Onun Abdal Musa ile iliskisini anlatan özgün bir öykü
vardir: Alaiye Beyi'nin oglu olan ozan avlanmayi çok severmis.
Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis, yayini
gerip geyigi oklamis. Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis,
Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus. Geyik, sirtindaki okla Abdal Musa
Tekkesi'ne siginmis. Tekke'ye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran
Abdal Musa'dan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis.
Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek
"Ogul, attigin ok bu mu?'' diyerek Kaygusuz'a gösterince ozan
kendinden geçmis, Abdal Musa'nin ayaklarina kapanarak ondan yardim
dilemis, böylece tekkeye girmis, tarikata girmis.
Bu duygulu, sevecen öykünün dogrulugu, yanlisligi
tartisilmaz, özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen,
geyigin Hititler'ce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence
vardir. Onun
Bin batmandan olsa kazan
Ustager degil mi düzen
Hayranlik esince cana
Bengilik de gereg olur
dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler
vardir. 14. yüzyil Anadolu'sunda esrar içmek "abdallar" arasinda
cok yaygin bir tutkuydu. Ancak, Mevlana'nin kimi siirlerinden, Sems-i
Tebrizi'nin oldugu söylenen "Makalat" tan anlasildigina göre
Mevleviler'de de esrar içimi yaygindi. Tasavvuf yolunu seçenlerin
çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir olay
degildir. Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz, ancak yaygin bir
aliskanliga dönüstügü açiktir, yorum gerektirmez.
Urum Abdallari gelir dost deyu
Egnimize aba, hirka, post deyu
Hastalari gelür derman isteyu,
Saglar gelur sahim Abdal Musa'ya
dörtlügüyle baslayan kosugundan, inanca olarak Abdal Musa'ya
kapilandigi, ondan el aldigi anlasilmaktadir. Yukarda anlatilan geyik olayi
da bu durumu kanitlar niteliktedir. Baska bir kosugunda bulunan
Ergene'nin köprüsü
Susuzluktan bunalmis,
Edirne minaresi
Egilomis su içmege
dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi
sonucu çikarilmaktadir. Burada geçen "Edirne minaresi" nden
anlasildigina göre, o dönemde Edirne ilinde önemli camiler
vardi, üstelik bir akarsu kiyisindaydi. Kaygusuz Abdal, adinin "Gaybi"
oldugunu "Dolabname" adli uzun siirinde söyler:
Alai Gaybi bundan tekke kilmaz
Hak'in fazlidurur ancak dayagi
Sabir seccadesin altina almis
Tevekkülden kusanmistir kusagi
Sözünü Kaygusuz arife söyle
ne bilsün sükkeri dana buzagi
Demek siirlerinde tapsirmasi olan "Kaygusuz" ile özel adi olan "Gaybi"
yi birlikte kullanmistir. Onun "Sarayi" tapsirmasini kullandigi siirleri de
vardir. Bu degisik adlari neden seçtigini bilmiyoruz.
ününün, yasadigi çagda bile, yayginligina karsin yasami
konusunda yeterli bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir.
Kendisi de, siirlerinde, doyurucu bilgi vermiyor. Onunla ilgili kaynaklarda
da güvenilir nitelikte bilgi yoktur. Siirlerinin incelenmesinden
çok gezdigi, çok kimse tanidigi anlasiliyor, ancak bu da bir
yorum olmaktan öteye geçemez. Bir yerde:
Kelebek bugday ekmis
Manisa ovasina
derken Manisa ilini, baska bir yerde de, yine alayci,
güldürücü bir tutumla:
Kertenkele derilmis
Dile Kirim geçmege
gibi dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da
çikarabiliriz ama sonuç degismez, yasaminin gerçegi yine
karanlikta kalir. Burada arastiriciya düsen baslica görev, bu
ünlü ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini, dilini,
basari asamalarini, düsüncelerini açiklamaktir.
Kaygusuz Abdal'in birkaç siirinde kadindan, birisinde açikça
karisindan yakindigi görülür, buna dayanarak iyi bir evlilik
geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci, yerici,
güldürücü dili kimi konularda güvenilir bir
yargiya varmayi engeller. Bektasilik'te Haci Bektas Veli'ye yorulan bir
olaydan (Kadincik Ana'nin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun
evlenmedigi sonucunu çikarmak, yalniz (mücerred) yasadigi
yargisina varmak da pek tutarli degildir. ... Yine siirlerinde geçen
yer adlarina, yöre özelliklerine dayanarak onun yasami
süresince çok yer gezdigini, gezdigi yerlerin dogal konumlarini,
özelliklerini halkinin begenilerini, yemeklerini, giyim kusamlarini
yansitan dizeler ilginçtir. Bu ozan siirlerinde adlari geçen
yerleri gezmis, görmüsse, dogayi seven, degisik bölge
insanlarini tanimaktan, onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir
gezgin niteligi tasir. Eski yazinimizda, ozanlarla, yazarlarla,
sanatçilarla, düsünürlerle ilgili olaylari dogal
ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir, bu nedenle
üzerinde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle
anlama olasiligi azdir. Bu konulari içeren "tezkire" adli
yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz, hep
yükseklerde, bosluklarda dolastirilir. Buna bir de "vilayetname",
"menakibname" gibi söylence nitelikli yapitlar katarsak isin
içinden çikilmaz, gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma
gelir. Yazar, yasamini anlatmak istedigi kisiyi, oldugu gibi degil de,
düsledigi gibi anlatmayi sever, yasanmamis bir olayi yasanmis
göstermekten kendini alamaz. Kaygusuz Abdal'in durumu da az cok
aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge
yoktur.
Ismet Zeki Eyüboglu -Kaygusuz Abdal
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 18/7/2009 Saat 01:37 |
|
|
Kaygusuz Abdal'ın Yaşamı :
Kaygusuz Abdal'in asil adi Alaeddin Gaybi'dir. Padisah II. Murat
(1421-1451) döneminde ve 1341-1444 yillari arasinda yasadigi,
babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor. Dogdugu,
öldügü yer ve yil kesin olarak bilinmiyor. Menkibeye
göre yasami söyle: Gaybi, Alaiye (Alanya) Beyi'nin oglu imis. Iyi
bir ögrenim görmüs. Bir gün yaraladigi bir geyigi
kovalarken Abdal Musa'nin Elmali'daki dergahina varmis. Dervislerden geyigi
sormus. Abdal Musa, koltugunun altina saplanan oku göstererek, "Ogul
attigin ok bu mudur?" diye sormus. Sasirip üzülen Gaybi, onun
ayaklarina kapanmis, tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis. Kirk yil
orada hizmet etmis. Bektasiligin ululari arasina girmis. 1424-1430
yillarinda Rumeli'yi dolasmis. Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastir'da
bulunmus. Daha sonra Hacca gitmis. Misir'a gönderilerek kurdugu
tekkeye seyh olmus. ünü Islam dünyasina yayilmis.
ölünce, Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs...
Abdal Musa gibi halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin
kurucularindan sayilir. Yunus Emre'nin açtigi yolda
yürümüstür. Hem aruz, hem de heceyle yazmistir.
Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay
görülür. Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla
taslar. Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak, tatli,
özgün bir deyisi vardir. Birkaç siirinde Serayi, Miskin
Serayi, Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir.
YAPITI
Divan, Saray-name, Minber-name, Dil-güsa, Gevher-name, Budala-name,
Mesnevi, Muglata-name, Esrar-i Huruf, Vücud-name
KAYNAKçA
Sadettin Nüzhet, Bektasi Siirleri (1930)
Muhtar Yayladagli, Kaygusuz Abdal, Hayati ve Nefesleri (1939)
Vehbi Lütfi Salci, Türk Folklor Arastirmalari Dergisi
(Agustos-Aralik 1949, Subat 1950)
Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Siiri Antolojisi (1968)
Abdülbaki Gölpinarli, Türk Tasavvuf Siiri Antolojisi (1972)
Cahit öztelli, Bektasi Gülleri (1973)
Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (1981)
Atilla özkirimli, Alevilik-Bektasilik Edebiyati (1985)
Kaynak: Türk Halk Siiri, haz. Asim Bezirci, Say Yayinlari,
1993.
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
|