Bence68
Site kurucusu
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Türk halk şairi. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle
Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır.
1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne
kesin bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre
17.yy'da yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür.
Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde
doğduğunu söylerler. Bazıları da Osmaniye ili Düziçi ilçesinin Farsak
köyünde doğduğunu söylerler*. Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in
Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden
sayarlar. Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe
köyündendir. Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden
sayar. Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden
olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir. Bu
kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun
Çukurova'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır.
Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve
Hasan olarak geçer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre
Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür
boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan
Kazanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki
kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini
belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa'da
ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu'nun çeşitli illerini
gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor.
Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde
geçirdi.
Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden,
çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre
Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara
göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi
denilen yerde olduğu sanılmaktadır.
Karacaoğlan Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar
içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü
göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa
oluşturur. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları
yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş
özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir
söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17.yy'da çektiği acılar, göçebe
yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz.
Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır.
Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde
beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir.
Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm
temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok
gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı
sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince
eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan
tutkunluğudur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara
seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri
görülür.
Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca
temalarından biridir. Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli
bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç
içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin
başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle
güzelleşir. Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır.
Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden,
ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de,
ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir.
Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili
kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele
alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen,
ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir;
doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden
soyutlamadan verir.
İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep,
Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice...Karacaoğlan bunların kimine bir
pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken,
kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile
eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel
söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve
sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha
da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve
kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde
etkileyici bir özellik taşır. Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice
bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine
yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde
etkileyici yönlendirici olmuştur.
Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve
ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu
Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı
Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir
biçimde kullanır. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir
şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu
sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini
bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır.
Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de
redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla
yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine
başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması, söyleyişini
etkili kılan önemli öğelerdir.
Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani
söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler
şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır
bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur.
Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten
etkilenmiş, şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî,
Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve şairlerinden
Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19.yy şairlerinden de
Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve
Yeşilabdal'ı etkilemiştir. Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet
dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden R.T.
Bölükbaşı, F.N. Çamlıbel, K.B. Çağlar, A.K. Tecer ve C. Külebi,
Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir.
Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın
bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.
____________________
İnsan sevincin ürünüdür. Kötülüklerin, karamsarlıkların ürünü olamazki...
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.