Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:56 |
|
|
VE SEVDA VARDI
Bir gündü işte öylesine sıradan… Anahtarla kapıyı açtı Helin.
Fırlatırcasına çıkartı ayakkabılarını çantasını bıraktı şöyle bir baktı
etrafına.’’kim toplayacak şimdi bunları ‘’ diye
sızlandı. Kim olabilirdi tabii ki kendisi… Yatak odasına doğru yürüdü
telefonun sesine durdu. Koltuğa attı kendini eline ahizeyi alırken en
azından az dinlenirim dedi.’’ alo’’ dedi sigarasını
yaktı. Tanıyamadığı bir sesti telefondaki…
— Helin hanımı aramıştım.
— Buyurun benim siz kimsiniz?
— Ben Hakan. Dedi telefondaki yabancı.
Şimdi kimdi bu hakan simalar geçti gözlerinin önünden…
— Pardon hatırlayamadım dedi
— Hakan Seçkin
Kadın dondu bu isim evet bu isim oydu. Ne kadar olmuştu on yedi yıl mı?
— Nasıl nereden anlamadım… Diye kekeledi o değildi konuşan
sanki. İçinden olamaz diyordu o olamaz.
— Haklısın şaşırdın anlıyorum seni dedi telefondaki ses ve devam
etti;
— Seni tüm bu süre zarfında yeni bulabildim. Çok aradım
inanamayacağın kadar çok…
— Peki, neden şimdi? Diye sordu Helin
— Çünkü… Eğer vaktin varsa anlatmak isterim sana
Saat kaçtı acaba çocukların gelmesine bir saat vardı yetiştirirdi işlerini
dinlemek zorundaydı Hakanı…
— Evet, var seni dinliyorum
— İlk yıllarda sana çok öfkeliydim. Zaten evlenmiştim de. Bunu
biliyorsun. Sonra dar gelmeye başladı bana buralar her yerde sen nereye
baksam bir anı. Her seferinde sana kızıyor sayıyor döküyordum. İçimden bir
ses seni bulmam gerektiğini söyleyip duruyordu. Okulun bitmiş olmalıydı.
Evlenmiş miydin acaba soyadın neydi hiç birini bilmiyordum ki. Seni eskiden
tanıyan Selimle Hülya ya sordum evlendiğini soyadını bilmediklerini
söylediler. Umutsuzluk çok kötü canımı yakıyordu. Ama bir mucize oldu o
pazar günü evde tembel tembel televizyon seyrederken seni gördüm
televizyondaydın. Spiker adını soyadını ve yaşadığın yeri söyledi. Sonrası
çok zor olmadı… Devlet memuru olduğunu biliyordum nasılsa sicilinden
sana ulaşmak kolaydı… Fakat sen o arada tayin oldun yani edindiğim
telefon numarası işe yaramadı. Gittiğin yerde bulmaya çalıştım. Dün
arkadaşım aradı buldum dedi çalıştığın yeri ve ev telefonunu verdi. Bu gün
kaçıncı arayışım bilemezsin… Dedi ve sustu.
Helin hala inanamıyordu duyduklarına kendisine hayal mi görüyorum diye
sorup duruyordu
— Ben evliyim dedi
— Biliyorum niyetim sadece sesini duymak. İyi olduğunu bilmek bana bu
kadarı yeter. Başka bir amacım yok olamazda zaten… Sana hiç zarar
verebilir miyim sence ya da seni üzebilir miyim?
— Hayır yapmazsın
— O halde… Sessizlik oldu Hakan devam etti.
— İyi misin, mutlu musun, çocukların var mı? Hepsini bilmek istiyorum
susma konuş lütfen dedi Hakan.
— Evet, iki çocuğum var. Mutluyum sorun yok dedi. Hakana nasıl derdi
berbat gidiyor her şey diye. O sadece telefondaki sesti. Zaten onun sesini
hiç telefonda duymamıştı ki O muydu gerçekten…
— Sanırım huzursuzsun tamam kapatacağım telefonu sadece bir şey
sormak istiyorum.
— Evet dedi Helin
— Seni tekrar arayabilir miyim?
Tekrar mı ama neden… Neden evliyim ben iyi gitmese de bir düzenim var
onunla görüşmek doğru değil yok aramamalı bir daha içindeki sesle
savaştaydı Helin sürekli tekrarlıyordu ses olmaz aramamalı diye
— Evet, arayabilirsin dedi
— Çok teşekkür ederim. Dedi Hakan sanki kuşlar cıvıldıyordu sesinde
ve devam etti.
— Sen ne zamanlar müsait olursun. O zamanlar arayayım seni
— Bu saatler uygun. Bu saatlerde ara lütfen dedi Helin.
— Yarın… Yarın gene arayacağım dedi Hakan
— Pekala, yarın görüşürüz sevgi ile kal
— Kendine iyi bak olur mu dedi Hakan. Helin ahizeyi yerine koydu. Bir
türlü yerinden kalkamıyordu bu oydu Hakan ilk aşkı tertemiz sevdası…
Birden yüzüne gülücükler oturdu fırladı yerinden işe koyuldu içinden
durmadan yarın gene arayacak gene arayacak diye tekrarlıyordu. İçindeki ses
hiç durmadan konuşuyordu.
— Sen evli bir kadınsın bu yaptığın kocana ihanettir. Yapmayacaksın
yapmamalısın.
— Ben ihanet etmiyorum ki evimdeyim onların yanındayım
— Olsun buda bir ihanettir
— Evet, bu ihanet yarın söyleyeceğim beni arama diye. Kesinlikle
söyleyeceğim. Omuzları düştü aniden içi karardı sönmüştü tüm ışıkları yeni
baştan… Yarın bu saatlerde O tekrar ellerimde kayıp gidecek. O on
yedi yıl önce elini uzattığında tutmadığım gibi şimdide arama diyeceğim.
— Olsun o hala beni seviyor unutmamış bunca yıl yüreğinde sımsıcak
ben varım yüreğimden hiç çıkmadığı gibi. Bu bile çok güzel hem de
çok… Bağırarak söylemişti bunları farkında olmadan.
Döndü yatak odasına doğru yürüdü etrafına baktı. Gerçekten O mu aramıştı.
Yoksa bir düş müydü gördüğü. Saatine baktı geleli bir saat olmuştu.
Hayıııır düş değildi… Bir daha sesini duyamayacak hiç göremeyecek de
olsa şu kısacık an için ölebilirdi…
4 Ağustos 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:57 |
|
|
VE SEVDA VARDI -2-
Zaman ne kadar da acımazsızdır beklenen varsa. Saniyeler
asır gibi gelir uzarda uzar. Dün akşamdan beri rüya
aleminde sürüklendi Helin kah anılar da kah
konuşuklarının büyüsünde..
Kolay değil di ki yaşadığı on yedi yıl sonra
onun sesini duymak hala sevildiğini bilmek kimin başına
gelebilirdi böylesi bir mucize ve yine arayacaktı bu akşam
yine duyacaktı sesini… O günler aklında dans ediyordu
sanki…
Ağustos ayıydı Helinlerin onun şehrine
taşınmaları. Babasının tayini o şehre
çıkmışı. Küçük bir Anadolu
kasabasıydı işe. Yeni bir yeri tanımanın
heyecanı çabuk bitivermişi alışığı
birçok şey yoktu burada özlüyordu geldiği yeri
Ankara’yı. Okullar açıldığında çok
sevinmişi artık arkadaşları da olacaktı…
Ne güzeldi yepyeni yüzler tanımak bir sürü
arkadaşı olmuşu. Teneffüslerde öğle
aralarında pinpon oynuyorlardı acemiydi daha ama olsun
öğrenecekti nasılsa… Gene pinpon oynamaya
gitmişlerdi spor salonuna ama tek masa boşu ve onlar
kalabalıktı. Sıra ile oynamaya başladılar buda
çok sıkıcı oluyordu. Yan masaya göz diktiler orada
üç kişi vardı ve değişmeli oynuyorlardı.
Emel
— Cesareti olan var mı? Yan masadakilerden masayı isteyecek
diye gruptakileri kızdırıyordu. Helin yan masaya baktı
— Neden olmasın dedi. Emel işi iddiaya sokmaya
çalışıyordu. Helin çabuk gaza geldi.
— Ben alırım diye kalktı yerinden yan masaya
doğru yürüdü.
— Pardon saatlerdir bakıyorum hep bu masadasınız. Oysa
biz kalabalığız ve oynayamıyoruz. Neden birazda
masayı bize bırakmıyorsunuz? Bir çırpıda
söylemişi hepsini masadakiler şaşkın
baktılar. Erkeklerden biri raketi bıraktı diğeri eliyle
buyurun işareti yaptı.
— Yok, yok ben sizinle oynayamam acemiyim. Ben sadece
arkadaşlarım ile bu masada oynayalım diye
söylemişim.
— Olsun buyurun bende acemi gibi oynarım dedi
karşındaki
— Pekala dedi aldı raketi eline. Oyun başladı hiç
fena gitmiyordu aslında. Oynadığı kişinin
adının Hakan, diğerinin Hasan ve bayanın
adının da Semra olduğunu öğrendi. Son
sınıf öğrencileriydi üçü de onun yeni
olduğunu zaten anlamışlardı. Oyun bitti yenilmişi
teşekkür etti. Ayrıldı oradan iddiayı
kazanmışı şimdi gidip kolasını
içebilirdi…
İşe yirmi iki yıl önce böyle
tanışmışı Hakan’la dile kolay yirmi iki
yıl. Hatırlıyordu da şimdi o oyundan sonra
karşılaşmamışlardı okulun içinde
hiç ta ki o matematik dersine girmeden önceki zamana kadar.
Öğretmen zili çalmışı kapıdan yeni giren
Emel avazı çıktığı kadar
bağırıyordu Helin seni biri çağırıyor
kapıya gel diye. Helin kalktı yerinden acele ile kapıda onu
bekleyen Hakan’dı
— Ne oldu bir şey mi vardı dedi Helin.
— Seninle biraz konuşabilir miyiz dedi Hakan
— Olmaz öğretmen gelecek
— Pekala teneffüs de arka bahçeye gelir misin dedi Hakan
— Tamam gelirim
— Söz mü?
— Söz dedi Helin
Teneffüs de tabii ki gitti. Olay olmuşu zaten Hakanın
kapıya gelmesi Nedense okulun en
yakışıklısıymış da… Falan
filan…
Hakan onu bekliyordu arka bahçede
— Bak Helin ben seninle arkadaş olmak istiyorum. Sen başka
kızlara benzemiyorsun ama sakın yanlış anlama sadece
arkadaş o kadar.
— Peki dedi Helin dediğine kendi bile inanmıyordu ve devam
etti Hakan
— Çok sevindim işe buna
Bu günden sonra ayrılmaz ikili oldu Hakan ile Helin her yerde
beraberlerdi ama sevgili falan da değillerdi. Hakan ona her
şeyini anlatır hatta beğendiği kızları
gösterir Helin o olmaz bu daha güzel derdi. Hep yanında
Hakan olduğundan hiçbir erkek Heline yaklaşamazdı. Ama
ne zaman Hakan bir kızla çıksa aralarını bozmaya
çalışırlardı Hakan la Helinin. Bir türlü
onların arkadaşlığını anlamazlardı. Bir
ders yıllı hep böyle geçti hiç kimse
aralarındaki dostluğu bozamadı onların.
Sene sonunda Hakanın mezuniyet gecesi vardı. Helin biraz
hüzünlüydü artık o olmayacaktı okulda…
Tören sonunda Hakan geldi seni biri ile
tanışıracağım dedi Heline
kalabalığın arasından geçtiler Hakan
— Annem, babam ve teyzem buda Helin dedi. Ailesi ile
tanışırdı Helini. Çok
şaşırmışı sadece memnun oldum diyebildi. Eve
dönmesi gerekiyordu izin istedi evine döndü. O sabah
dedesinin vefat haberi geldi köye gitmek zorunda kaldı Helin. On
beş gün sonra dönebildi şehre okula uğradı
herkes ona nerelerdesin diye soruyordu Emel
— Kızım sen yandın Hakan sana ateş
püskürüyor dedi
— Neden dedi Helin
— Bilemem kantinde git kendin sor dedi
Kantine koşarak gitti Helin. Hakan oradaydı onu görünce
yerinden fırladı adeta, koluna yapışı
— Nerelerdesin sen. Sende burada olursun diye ikmal kurslarına
katıldım dedi Hakan. Helin olanları anlattı. Hakan
pişman olmuşu çıkışmasına. Konuşmak
istediğini söyledi Hakan Oturdular tenha bir köşeye
— Bak Helin yoktun ya seni öyle çok aradım ki…
Şunu anladım sen benim için çok değerlisin ve seni
kaybettim korkusu çok kötü bundan sonra hiç
ayrılmayalım olur mu? Yani sen ve ben hayat boyu birlikte
olalım.
İşe böyle başlamışı onların
hikayesi. Birbirlerinden zorla koparılana kadar beş sene hiç
ayrılamadılar kavga bile etmediler neredeyse…
Az sonra arayacaktı Hakan onunla ilgili hiçbir şeyi
unutmamışı onunda unutmadığına emindi. Peki,
nasıl söyleyecekti beni bir daha arama diye. Bu şu anki
eşlerimize ihanet diye.
Araması gerekmiyor muydu şimdiye kadar saat baya olmuşu
belki de aramayacaktı Hakan kim bilir…
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:57 |
|
|
VE SEVDA VARDI -3-
Sevmek, kuş gibi çırpınması
yüreğin… Yaşamı anlamlı kılan,
gülücükler açtıran. Nasılda
özlemişi hissetmeyi, hatıralarda gezinmeyi… Dalıp
gittiği anılardan telefonun sesiyle sıyrıldı. O
olmalıydı… Titreyerek açtı telefonu ama
konuşamıyordu. Fısıldadı adeta…
— Alo
— Merhabalar… Nasıl bakalım benim gülüm.
— İyiyim teşekkürler. Sen nasılsın.
— Uzun zamandır hiç bu kadar iyi olmamışım
akşamın olmasını nasıl bekledim bilemezsin.
Ben de diyemedi Helin boğazında düğümlendi
kelimeler. Sessizliği gene Hakan bozdu
— Nasıl geçti günün?
— Sıradan bir gün işe…
— Hım… Peki, benim aramam renk katmadı mı
gününe.
— O başka tabii ki kattı hatta eskilere gittim bugün.
— Nerelere mesela
— Tanışmamıza. Okul günlerine işe…
— Bende çok düşündüm ve iyi ki
yaşamışım o günleri dedim hep kendime. Evet,
haklısın güzel günlerdi. Hiç beni
düşündün mü bunca zaman.
— Tabii ki…
— Anlatmak ister misin?
— Hakan bunları konuşmanın ne anlamı var. Eskiyi
sorgulamanın anlamı var mı? Ya da şimdiyi…
Çok güzel günler di o günler ama şimdi öyle
uzak kentlerde öyle uzak hayatların parçasıyız
ki… Ne dün önemli ne de yarın…
Yollarımız çizildi artık dönüşü de
yok üstelik… Şu an yaptığımız
doğru mu dünden beri bunu düşünüyorum ve
hiç huzurlu değilim…
— Dur bir saniye dur… Ne yapıyoruz ki huzursuzsun
— Ne mi yapıyoruz… Hakan sende bende evliyiz şu an
konuşuğumuzu bilseler ne olurdu sence…
— Bilmeleri gerekiyor mu?
— Gerekmiyor… Yinede yalanla örüyoruz
dünyamızı… Her gün daha derine batmak olmaz
mı bu…
— Peki, ne yapmamızı istiyorsun?
— Görüşmemiz doğru değil…
— Sakın bunu söyleme… Seni o kadar aradıktan ve
bulduktan sonra kaybedemem. Bunu isteme benden…
— İstemek zorundayım… üzgünüm…
Sustu… Sessizlik sanki günlerce sürdü. Koca bir
acı ezdi yüreğini kendisimiydi bu kelimeleri bir
çırpıda döken. Ne çok söyleyecek
sözü vardı oysa. Gecen onca yılın
acıları avuçlarında dökülmek için
parmaklarından nasılda kıvranıyordu…
O yaz nasıl geçmişi..küçük bir şehirdi
dedikodu çoktu ikisi de biliyordu bunu onun içindi her gün
öğlen saat on beş de caddeden geçerdi Hakan hiç
aksatmadan saniye sektirmeden.o saatte hep camda olurdu Helin
çıkabilecekse dışarıya işaret ederdi.Hakan
onu az ilerdeki pastanede beklerdi pastane dekiler artık onlara
alışmışlardı en arkadaki masaya otururlardı.
Bazen tam arkada küçük bir dere boyu vardı orada
buluşurlardı… Ahh o dere boyu hatırlıyordu
da… Hani bir gün yan yana yürürken elleri
değmişi nasıl titremişi tüm bedeni durup
bakmışı yüzüme
kıpkırmızıydı mutlaka sonra yeniden
yürümeye başladığımızda elimi
tutuvermişi dünya, zaman durmuşu her şey o andı
yoktu daha güzel an…
— Beni bir kez daha terk etmeyeceksin değil mi?
Hakanın sesi ile sıyrıldı Helin anılardan…
— Ben seni hiç terk etmedim ki dedi
— Ne olur yapma arama deme neresi kötü bunun arada
konuşsak sesini duysam sadece iyi olduğunu bilsem…
İnan inan ki bu bana yaşama gücü verecek. Şimdiye
kadar seni bulma umudu ile ayakta kaldım. Bunu benden
isteyemezsin…
Öyle kötüydü ki Hakanın seni ne diyeceğini
bilemiyordu… İçinden hep ara demek geçerken dili hep
yalan söylüyordu. Var mıydı başka çaresi bu
nasıl bir acıydı…
— Ne olur zorlaşırma…
— O halde bırak kendini bir kere olsun yüreğine
lütfen…
— Hakan olmaz ben yapamam… Şimdi kapatacağım
telefonu ve bir kez daha görüşmeyeceğiz… Bunu
benim için yap lütfen
— Senin için ben ölümü göze
almışım her şeyi yaparım biliyorsun ama bu
ölümden beter
— Biliyorum ama böylesi de…
Devam edemedi Helin boğazına düğümlendi her
şey… Güçlü olmalıydı oysa
Ağlamamalıydı…
— Hakan kapatmalıyım telefonu. Kendine iyi bak olur mu?
Olmayacak dua ya amin demek bizimkisi beni anla ve ne olur affet…
— Peki, Helin sende çok iyi bak…
Telefonu kapattı. Şimdi ağlayabilirdi işe tüm
acımasız yıllara lanet okuyabilirdi… Onu kendisinden
koparanlara lanet olsun diyebilirdi. Hayata şansa ne varsa her
şeye…
Bir kez daha avuçlarından kaymışı aşk…
Bir kez daha ona arkasını dönmüşü… Bir
kez daha ruhuna kurşunu sıkmışı. İçinde
keşkeler kol geziyordu. Pişmanlığın zehir zemberek
tadı yakıyordu genzini. Şimdi arasa özür dilese
ondan hep ara diyebilse.
Karanlık çökmeye başlamışı iyice saatte
baktı daha on dakika olmamışı konuşalı oysa
ne kadar uzak geliyordu şimdi… Son iki günde
yaşadığı hayal ötesi değil miydi
yaşadığı sevgi ötesi değimliydi. Hissetmek
bile güzeldi. Ah keşke tekrar arasaydı… Arasaydı
Telefonun sesiyle irkildi birden… O muydu acaba. Arar mıydı
yeniden…
Keşke…
13 Ağustos 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:58 |
|
|
VE SEVDA VARDI -4-
Keşkeler ne kadar çoktur… Geri dönülebilse gene
aynı yaşanmışlık olur muydu keşke siz
yaşanır mıydı acaba…
Elleri titreyerek açtı telefonu Helin ‘alo’ dedi
— Seni sadece özel günlerde arayabilir miyim? Mesela
doğum gününde, mesela yılbaşında bayramlarda
birde sevgililer gününde…
—Peki dedi Helin sadece ve devam etti Hakan
—Sana uzun bir mektup yazmak istiyorum ve senden de uzun bir mektup
bekliyorum. Bana on yedi yılı anlatmanı istiyorum. En
önemlisi o son üç ayı seni görmeyi
başaramadığım tamamıyla kopmadan önceki
üç ayı.
—Olur yazacağım.
—İş adresine yollayabilir miyim? Gelince sana benim
adresimde yazılı olacak yollarsın olur mu? Bana söz ver
yazacağına
—Söz yazacağım.
—Peki… Kendine iyi bak olur mu? Ama bil ki bu
yaptığını hiç anlamayacağım.
—Anlaman lazım. Bak nasılsa arayacaksın arada
böyle kalsın her şey ne olur.
—Son bir şey ben senin şehrine Ankara ya geleceğim
bana bir saatini ayırabilir misin?
—Hayır... Olmaz... Yapamam
—Birlikte bir çay içmenin ne zararı olabilir ki. Say
ki ben iş arkadaşınım. sayki çok eski bir
tanıdık. Öyle olsa bir çayı çok
görmezdin değil mi işe öyle kabul et.
—Lütfen zorlama.
—Buna da peki…
—Kendine iyi bak
—Sevgimle kal her zaman gülüm. Dedi Hakan.
Kapadı telefonu. Ne olmuşu şimdi… Bu sefer
yapamamışı. Hayır deseydi çok
kırılacaktı diyememiş tiki… O son üç ay
demişi… Ne kadar çok şey olmuşu o son
üç ayda…
Helin liseyi bitireli 2 yıl olmuşu son bir defa daha
üniversite imtihanına girecekti. Ailede üniversite okuyan
olmadığından tüm büyükler
kazandığı her okula bir kulp buluyorlardı. Bu sefer
beş tercih yapmışı. Beşinci tercih
bulundukları şehirdeki eğitim enstitüsü idi
diğerlerinden umutlu değildi onlar geldiği şehir
Ankara’daydı. Ne garip bu şehre ilk geldiği
günlerde ne çok özlüyordu Ankara’yı oysa
şimdi gitmek hiç istemiyordu.
Aslında heyecanı üniversite imtihanı değildi.
Hakan la karar vermişlerdi imtihanın hemen ertesi günü
istemeye geleceklerdi Helin’i. Aileye haber yollanmış kabul
edilmişlerdi. Zaten herkes bilmiyor muydu ikisini babası
hariç. Böylece oda öğrenecek resmiyete
dökülecekti her şey. İmtihanda ne yaptı hiç
bilmiyordu. Evet, asıl gün gelmişi. O öğleden
sonra görücüler gelecekti. Helin babasını bir
odaya çekti anlattı her şeyi Hakanı sevdiğini.
Kızacağını sanıyordu babasının ama
hayır sessiz karşılamışı…
Evet, gelmişlerdi istemişlerdi ve Helinin ailesi
düşünmek için zaman istemişi. Buda neydi
şimdi olur deseler olmaz mıydı yok olmazmış
kız evi naz eviymiş…
Her şey mükemmel giderken kabusa dönmüşü
Helin’in babası hayır olmaz vermeyeceğim diye haber
yollamışı. Helin’in se hiçbir şeyden haberi
yoktu. Evden çıkması yasaklanmış hatta camdan bile
bakması yasaktı. Dört gün sonra öğlen gibi
Hakanın annesi gelmişi çok kötüydü
babası yoktu içeri buyur ettiler. Ağlıyordu Hakan
hayır haberi gelince intihara kalkışmış son anda
kurtarılmışı. ‘ona bir şey olursa
yaşayamam’ diyordu annesi ya Helin yaşayabilir miydi Ne
yapacaktı ne yapmalıydı. Onun düşünmesine
gerek yoktu ki babası karar vermişi bile Helin doğruca
köye yollandı. Hayatı boyunca büyük
amcasının sözlerini unutmamışı.
Helin’in nüfus cüzdanı elindeydi üstüne
tabanca koydu ve ‘Bu nüfus cüzdanı bende eğer
rızam olmadan gidilirse bunu tabanca temizler’.tabanca çok
sevdiği kendinden dokuz ay büyük olan diğer
amcaoğlunun eline verildi. Hakan gelirse köye ya da Helin izinsiz
ona gitmeye kalkarsa acımadan vurmasını söylediler.
Süleyman yüzüne baktı Helin’in tabancayı
beline koydu. Oysa Süleyman tanıyordu Hakan’ı
tanışırmışı onları Helin yapabilir miydi
acaba… Kim bilir…
İki ay kadar kaldı köyde Helin. Şehre
döndüğünün ertesi günü üniversite
sonucu geldi zarf acıktı. Postacı
—Sana güzel haber getirdim dedi kazanmışsın.
—İyide bu niye acık.
—Evet, az ilerdeki pastaneye bir zarf bıraktım orda bir
genç açtı. Ben izin vermeyecektim ama pastanedekiler
çok yakını açsın dediler sizin bir şey
demeyeceğinizi söylediler.
Postacıya bahşişi verip kapadı kapıyı Helin
hiç bakmak istemiyordu zarfa. Hakan açmışı demek
ki. Kazandığını da öğrenmişir o zaman.
Zarfı birden hızla açtı ‘eğitim
enstitüsüdür inşallah’ diyerek. Her şey mi
onlara karşıydı. İlk tercihi Ankara’yı
kazanmışı.
O gün öğleden sonra Hakan’la Helin’in ortak ve
evli olan arkadaşı geldi. Annesi onları yalnız
bırakınca Ayşe:
— Helin olanlar çok kötü. Razı olmayacak baban.
Geçen yolda karşılaşmışlar
arabasını üzerine sürmüş Hakanın baban
ve ‘sakın seni görmeyeyim’ demiş
— Ne yapabilirim sen söyle Ayşe dedi Helin
—Yapacak tek şey var. Kacaçaksınız
—Nasıl. Yapamam
—Bak biz her şeyi ayarladık. Sen ve ben benim
Abdullah’ın köyüne gideceğiz. Hakan burada
kalacak. Orda evlilik için başvuracağız. Nikaha kadar
Hakan gelmeyecek yanımıza. Nikah günü gelecek.
—Bilmiyorum. Dedi Helin
—Tamam. Sen düşün yarın gene geleceğim ben
Tüm gece uyumadı Helin. Yapamazdı bunu annesine ve kız
kardeşlerine. Kendi gider mutlu olur ya da olmazdı ama ya onlar.
Küçük şehirde ne derlerdi kardeşleri için
‘kaçan kızın kardeşleri’ Ya babası
neler yapardı onlara okuma şansları tümden yok olurdu.
Mümkün değil yapamazdı. Bu bencillik olurdu.
Yapamazdı, yapmayacaktı… Yapamadı da zaten
Hani üniversitede okuması için bin bir mazeret gösteren
ailesi ilk defa heves içinde okula kaydolması okuması
gerektiğine karar verdiler Helin’in. Neden mi
çünkü öyle sıklaşmışı ki gelen
görücüler… eee küçük şehir lise
bitmiş artık evlenmeli bir kız. Helin her geleni evden
kovuyordu bir şekilde yanlarına çıkmıyordu.
Hayırlı kısmet dediklerinin bile… Olacak gibi
değildi o zaman okuması en doğrusu kararı
verilmişi yoksa böyle herkesi kovarsa evde kalacaktı…
Ankara ve okul günlerine sürüklendi Helin… On beş
gün sonra onu ziyarette Ayşe’nin eşi geldi.
Hakan’ı anlattı ona kötüymüş hem de
çok. Ankara’ya gelecekmiş bir iki gün içinde
Helin’i görmeye. Helin
—Sakın gelmesin. O iş bitti artık ben onu unuttum bile
şu an başkası var hayatımda dedi
Abdullah inanamadı. İnanmadı da zaten. Yoktu ki kimse
hayatında Helin’in ama yeniden onu göremezdi…
Eğer görürse biliyordu ki ayrılamazdı bir
daha…
Sınıfındaki samimi olduğu bir erkek
arkadaşına durumu anlattı yardım istedi Helin bir hafta
kadar onu hep eve bırakmasını rica etti. O günden sonra
hep birlikte çıktılar okuldan ikisi. üç gün
sonra okuldan çıkarken gördü Hakan’ı okulun
karşı köşesindeydi. Çakıldı kaldı
Helin olduğu yere yürüyemiyordu. İçindeki sesle
savaş halindeydi yüreği ‘koş git sarıl
boynuna’
Mantığı ’hayır… Asla… Yürü
evine git. Hatta yanındakinin elini tut’ diyorlardı. Yolun
kenarında ki ağacın arkasına saklandı, oturdu.
Arkadaşı
— Ne oldu? Diye sordu.
—O burada dedi Helin
—Madem bu kadar seviyorsun neden işkence ediyorsun hem kendine
hem ona dedi arkadaşı
—Bilmiyorum. Bilemiyorum. Hiç bir şey
düşünemiyorum…
Birden kalktı Helin kararlıydı artık. Bahçe
kapısına yöneldi…
9 Eylül 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:58 |
|
|
VE SEVDA VARDI -5-
Kader ördü mü ağlarını
çırpınırsın kırılır kolun
kanadın eksilir bir yanın ama bileklerinden
bağlanmışsın çözemez
kaçamazsın…
Helin kararlıydı ayağa kalktığında
arkadaşı Bülent koşarak yetişi ona Helin durdu ona
baktı, elini tuttu birden gözlerinde damlaları
hapsetmiş dudaklarına bir gülücük
asıvermişi bile. Öylece yürüdü sanki hiç
görmemişi Hakan’ı geçti gitti karşı
kaldırımdan. Dönüp arkasına bakmamak için
farkında olmadan Bülent’in elini öyle
sıkmışı ki Bülent’in ‘Helin
yavaşla biraz’ dediğinde anca geldi kendine…
O günden sonra yaza kadar Hakan’ın adını hiç
ağzına almadı Helin. Arada Bülent takılsa da
aldırmadı. Ama o yaz evine onun kentine gittiğinde kabus
yeniden başladı… Aslında o Ankara’da iken ev
değişirmişi ailesi bu sorun değildi ki Hakan
için… Camdan bakamıyordu Helin O hep oralardaydı
arabasının içinde çarşıya
çıkamıyordu mutlaka bir şekilde
karşısına çıkıyordu. Yanına gelip
konuşamıyordu çünkü Helin hiç yalnız
olmuyordu. Buna rağmen tam yanına kadar sokulup geçerken
‘Bana bir cevap borçlusun’ dedi. Helin baktı sadece
hayır anlamında kafasını salladı.
Ayşe’de sık sık geliyordu Helin’lere ama Helin
ondan hiç bahsettirmiyordu Ayşe’ye…
— Helin yeter artık susmayacağım. Bu mesajı sana
ileteceğime söz verdim Hakan’a
Helin susturmak için ona parmakları ile dudaklarını
kapadı Ayşe’nin. O ise çekti parmaklarını
devam etti.
— Kendine gel artık bir hafta sonra Hakan evleniyor buna izin mi
vereceksin dedi Ayşe. Helin ilk defa görüyormuş gibi
baktı ona ama hiçbir şey demedi. Ayşe
susmadı…
— Bak bunu sana yazdı. Mutlaka okumanı istedi. Elindeki
zarfı uzattı Helin’e. Almak istemedi Helin. Zarfı
açtı Ayşe uzattı tekrar.
‘Neden kaçtığını hala anlamış
değilim bana bir cevap borçlu değil misin? Ankara’da
gördüklerim. Ben o kadar kolay unutulacak insan mıydım?
Seni öyle neşe içinde elinde başka el
göreceğime keşke ölseydim dedim ölseydim
anlıyor musun? İnanmak istemedim gördüklerime, hala
inanamıyorum, hep kendime başka bir açıklaması
vardır diyorum. Ama bana pahalıya mal oluyor o
gördüklerim. Buraya döndükten sonra annemin isteklerine
evet dedim buldukları kızla evlenmeye razı oldum.
Evleniyorum Helin engel ol bana. Son defa gel diyorum sana gel…
Eğer gelmezsen, aradan yıllar da geçse, kırk tane
çocuğum da olsa bir gün bana 'gel' demeni bekleyeceğim.
O gün sana her şeyi bırakıp gelirim bunu bil olmaz
mı?
İlk defa sana nasıl hitap edeceğimi bilemedim. Bilemedim
Gülüm. Yüzyıllar da geçse sen hep gülüm
kalacaksın.
GEL BE GüLüM.’
Helin’in gözyaşları ıslattı
kağıdı. Katladı geriye verdi Ayşe’ye
— Ona söyle gördükleri gercekti. İnanması
gerekiyor. Eskiden yapmadıysam şimdi yapar mıyım
sanıyor ona gider miyim sanıyor. üstelik şimdi bir
genç kızın hayalleri de girmişken araya.
Ayşe gitti. Hiç bir şey demedi. Bir hafta sonra takvim
yaprakları 30 ağustosu gösteriyordu akşamüstü
caddeden bir düğün alayı geçiyordu kavşaktan
geri döndü Helin’lerin caddesine girdi. Gelin
arabasını damat kullanıyordu tam evin
karşısında durdu damat indi arabadan arkadaki arabaya
yürüdü ve geri döndü cama baktı göz
göze geldiler. Kızgın mıydı
bakışları ona mı öyle gelmişi. Arabaya
binerken bir daha baktı. Bu Hakan’ın vedası
mıydı? Yoksa 'yaptığını gördün
mü? ' müydü yoksa 'işe istediğin oldu, gidiyorum'
muydu? Hangisiyse biriydi işe…
Anılar ne kadar da peşindeydi bırakmıyorlardı
hiç ardını Helin’in o günden sonra bir daha
görmüş müydü onu hafızasını
yokladı evet bir kez daha
karşılaşmışlardı.
Ertesi yazdı Helin’in babası Ankara’ya tümden
taşınmaya karar vermişi zaten emeklide olmuşu burada
kalmaya gerek yoktu aile büyükleri de destekliyordu. Helin
Ankara’da yalnız olamazdı. Ev topluyorlardı veda
ziyaretleri yapılıyordu. Çok yakın bir
arkadaşının evi olunca Helin de gitmek istemişi oysa
buraya geldiğinden beri hiç dışarıya
çıkmamışı evden.
Gittikleri evde küçük kız kardeşi sokağa
çıkmışı yemek yiyeceklerdi kardeşini almak
için dışarıya çıktı ona seslendi. Birden
içinden bir his caddeye doğru döndürdü onu
caddenin ortasında donmuş kalmışı göz
göze geldiler. Fren sesi geldi birden hızla gelen bir araba
Hakan’a çarpmamak için durmaya
çalışıyordu Hakan karşı
kaldırımdaki arabadan yükselen annesinin
çığlığı ile kendine geldi son anda kendini
kaldırıma attı. Arabasına yürüdü
elindeki paketleri bıraktı geri döndü. Helin
olduğu yerde çakılmışı hareket bile
edemiyordu. Annesi Helin’i görmüşü oğlunun
kolunu tuttu Helin kendine geldi döndü eve koşu.
Tülün arkasından baktı annesi kolunu
bırakmamışı Hakan’ın o ise hala o apartmana
doğru bakıyordu. Annesi bırakmadı arabaya binip
gittiler.
İşe bu onu son görüşü idi on yedi yıl
önce. Şimdi yıllar sonra nasıldı acaba çok
değişmiş miydi karşılaşsalar tanır
mıydı onu gene ya Hakan onu tanır mıydı? Eskisi
gibi beğenir miydi acaba… Ne kadar soru vardı
kafasında. Peki, mektup yazacak mıydı? Mektup gelince cevap
ne yazacaktı ona…
Her gün mektubu bekledi Helin. Gelmedi maalesef. Ne olmuşu neden
yazmıyordu neredeyse on beş gün olmuşu
aramamışı da… Pişman mı olmuşu acaba
Hakan… Pişman olduysa neden aramışı peki. Bu
düşünceler beynini kemiriyordu Helin’in… Ta ki o
akşamüstüne kadar.
Telefon çalmışı ve karşıdaki ses
Hakan’dı.
— Nasılsın gülüm. Kızgın
mısın bana?
— Hayır değilim kızmaya hakkım var mı
ki… Merak ettim diyelim sadece…
— Bak buna sevindim. Hoşuma gitti beni merak etmen. Ben kaç
defa yazmaya çalışım sana yazamadım anlatmak
istediklerim çok kuru kaldı. Nerden
başlayacağımı bilemedim kaç defa yırttım
attım ve sonunda karar verdim böyle olmayacak. Ben
Ankara’ya gelmeliyim karşılıklı
konuşmalıyız gözlerine bakarak anlatmalıyım.
— Hayır olmaz.
— Hayır, cevabını artık kabul etmiyorum.
Hatırlıyormusun ilk üniversite imtihanına
girdiğini bende gelmişim Ankara’ya seninle bir yerde
buluşmuşuk. Sonra bir yerde oturmuşuk. Yarın
öğleden sonra saat üç gibi orda olacağım ve
sen gelene kadar orda bekleyeceğim seni…
— Olmaz yapma gelemem
— Peki, gelme bu sefer inat ediyorum. Sen gelene kadar orda
olacağım
Kapı çaldı. İçinden tamda zamanıydı
dedi…
— Kapamam lazım. Kapı dedi
— Beklediğimi unutma sakın dedi Hakan.
— Gelemem dedi Helin. Kapadı telefonu.
O gece hiç uyumadı. Kendi ile savaş verdi hep. Sabah
olduğunda kararını vermişi. Gitmeyecekti. Kalktı
giyindi işe gitti. Gözleri hep saatteydi zaman alabildiğine
geçiyor ama o hep içinden gitmeyeceğim diyordu…
İşe nihayet saat üç olmuşu ve Helin gitmeyecekti.
12 Eylül 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:59 |
|
|
VE SEVDA VARDI -6-
Bir ucundan yakalayıvermek düşleri, kabuk
bağlamış yarayı kanatıvermek. Zamanın bir
yerinde asılı kalmışken zamanı durduruvermek
mümkün müdür ki?
Saat asılı kalmışı sanki üç de
duramadı ayakları o tanıdık sokakları geçti.
Oradaydı işe uzaktan gördü onu durdu biraz baktı
hiç değişmemişi. Sadece saçlarına kırlar
düşmüşü. Öyle bir noktadaydı ki
dönüp gidebilirdi ya da devam edebilirdi bu sefer hayır seni
dinlemeyeceğim diyordu içindeki sese… Dinlemedi de…
Masaya yaklaşığında oda onu
görmüşü, ayağa kalktı hemen
tanımışı onu…
— Hoş geldin gülüm. Sesi titriyordu
Hakan’ın
— Hoş buldum. Sanki Helin ondan farklıydı. Nasıl
anlatılır ki o an hissettikleri.
Konuşamıyorlardı sadece birbirlerine bakıyorlardı
ne söyleyeceklerini nerden başlayacaklarını bilemeden.
Ne söylenebilirdi ki bunca yıl sonra. Yine Hakan bozdu
sessizliği.
— Hiç değişmemişsin hala aynısın dedi
— Sende değişmemişsin.
— Aklarım dışında
— Olsun onlar çok daha yakışmış sana dedi
Helin ve gene sessizlik
— Bak neredeyse unutuyordum sana bir şey getirdim.
Küçük bir kutu çıkarttı Hakan cebinden
Helin’e uzattı. Açtı ve
şaşkınlıkla baktı Helin Hakan’a
— Hatırladın mı?
Nasıl hatırlamazdı bu yüzük yıllarca
önce ona doğum gününde Hakan’ın
aldığı yüzüktü. Hani tayini
çıkmışı Sivas’a sırf Helin’in
doğum günü için izin almış gece yola
çıkmış o gün bir kaç saat Helin’i
görmüş sonra geri dönmüşü. Sivas
neresiydi bu ege şehri neresiydi on iki saat yol hatta daha fazla. Ama
bilirdi Helin’in özel günlere çok önem
verdiğini. Bilirdi gitmezse kırılacağını
üzüleceğini. Hakan Helin’i hiç üzmemişi
ki zaten.
— Bu nasıl? Saklıyor muydun bunu.
— Bir gün mutlaka geri verecektim sana çok iyi biliyordum o
yüzden sakladım ama
Mektuplarımız hani üniversiteye gitmeden önce Ayşe
ile bana yolladığın tüm her şey
parçaladım bir buna dokunamadım. Şimdi sana geri
veriyorum bunu sende kalacak istersen takma ama sende olması
lazım sana ait bu. Sende olduğu sürece bileceğim ki
benden bir parça senin yanı başında. Sakın almam
deme burada bu masada kalır.
Gülümsüyordu Hakan aldı Helin
yüzüğü takmadı çantasına koydu. Sonra
geçmişe kafasına takılanları soramadan Hakan ondan
sonra ki yıllara dalıp gittiler. Yaşadıkları,
çocukları sığdırabildikleri her şeyi o zaman
aralığına. Zaman akıp gitmişi ayrılık
vakti gelmişi bile ne çok şey konuşmuşlar ve ne
çok şey vardı konuşacak. Helin
— Gitmeliyim artık. Dedi
— Peki, zor duruma düşmeni istemem. Bir daha ne zaman
görüşürüz bilmem. Lütfen izin
ver arada da olsa seni arayayım sesini duyayım. Söz sana bir
daha sen izin vermedikçe gelmeyeceğim buraya seni
zorlamayacağım hiçbir zaman ama arama deme. Bu gece hemen
dönüyorum geriye. Sana çok teşekkür ederim
geldiğin için. Artık gözlerimi
kapadığımda nasıldır acaba demeyeceğim bu
halin gelecek gözlerimin önüne.
Helin elini uzattı tokalaşılar. Hakan bırakmadı
Helin’in elini
— Ben seni sevmekten hiç vazgeçmedim
— Biliyorum. Tamam, beni arayabilirsin. Dedi Helin hızla
çekti elini huzursuz olmuşu…
Evine doğru yola çıktı Helin tüm
konuşuklarını düşünüyordu bir şey
onu rahatsız ediyordu ama neydi bir türlü
isimlendiremiyordu…
Ardından gelen günlerde hatta aylarda hatta yıllarda sadece
telefonla görüşüler. Ne zaman gelmek istese Hakan Helin
bir mazeret çıkartıyor ona engel oluyordu.
Helin’in hayatında depremler oluyordu hiç birini
söylemiyordu Hakan’a, zor kararlar alıyordu
yaşamının gidişatı değişiyordu
paylaşamıyordu bir türlü onunla neden kendide
bilmiyordu.
O gün Hakan aramışı nasılsın
sorularından sonra
— Nerelerdesin yürüyorsun sanırım.
— Adliyeden geliyorum. Dedi Helin
— Neden ne oldu ki?
— Bir dilekçe verdim.
— Neden ne oldu anlatsana lütfen
— Boşanıyorum onun için dilekçe verdim.
Anlaşmalı iki ay sonra ya gün verdiler.
— Buna ne zaman karar verdin bana niye söylemedin neler
yaşıyorsun ama hiç birinden haberin yok neden… Neden?
— Sorunlarımla seni boğmak istemedim sanırım
zaten bir yıldır ayrı yaşıyorduk ki biz.
— Şimdi beni çok üzdüğünün
farkında mısın?
— Niyetim seni üzmemekti ama.
İki ay sonra adliyeden çıktığında gene
aradı Hakan
— Nasılsın gülüm
— İyi bitti boşandım dedi Helin
— Hımm. Sen paylaşmadın ama ben hemen söyleyeyim
sana avukatıma vekalet verdim bu gün boşanma davamı
açıyor.
— Anlamadım. Ne dedin sen. Boşanmak sen ama neden?
— Neden mi tek hayalim bu değil mi benim hep demedim mi sana bir
gün mutlaka diye. Sen ve ben özgürsün artık ve
benimde özgür olma zamanım geldi.
— Özgür olmak neden yapıyorsun bunu
açıkça söyler misin?
— Helin benimle evlenir misin?
— Sen ne diyorsun Allahını seversen. Bunu
yapmayacaksın. Yuva yıkanın yuvası olmaz unutma bunu
sen ayrılacaksın ve biz mutlu olacağız öylemi.
Çocuklarına ne diyeceksin. Bebek gibi
davrandığının farkında mısın? Şimdi
hemen telefon ediyorsun ve iptal ediyorsun ve bilesin ki eğer
böyle bir şey yaparsan benim asla sesimi bile duyamazsın.
— Hayır yapmayacağım. Bir kez elime
geçirdiğim bu fırsatı kaçıramam.
— Ben çok ciddiyim dediğimi yaparım. Şimdi
telefonu kapatıyorum o vekaleti geri almadan sakın beni
arama…
— Dur kapama.
Dinlemedi kapadı telefonu o gün aramadı. Merakdan
ölüyordu Helin yapmamış olsun diyordu içinden hep.
Arayamıyordu da… Ne yapmışı acaba. üç
gün geçmişi hala ses yoktu. Yarın arayacaktı
mutlaka ama korkuyordu duyacaklarından. Ara artık Hakan
ara…
14 Eylül 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 14:59 |
|
|
VE SEVDA VARDI -7-
***SONA BİR KALA…
Ve zaman kelepçelerde bileklerinden beklersin öylece
çaresizce susarak. Belki de hayal
kırıklığıdır sakladı girdaplarında
savrulursun kurtulamazsın. Savaşın mıdır bu
kendinle kazanan meçhul.
Aradı sonunda kırgındı sesi çok
düşündüğünü ve onun haklı
olduğuna karar verdiğini söyledi. Onu kaybetmeyi göze
alamamış. Olsun bu bile bir şeydi hani derdi ya anası
‘yuva yıkanın yuvası olmaz’ en azından bu
yönden içi rahatlamışı. Hadi oldu kendisi
hazır mıydı acaba böyle bir olaya kendine bile
söyleyemediği bu hayalle evliliğe hayır
yıllardır hiç bunun hayalini kurmamışı
ki…
Günler hep telefon görüşmeleri ile geçiyordu. O
yaz çocukları ile tatile gidecekti annesini de yanına
alarak. Hakan nereye gideceklerini biliyordu. Antalya’ya
geldiklerinin ikinci günü Hakan’ da üç
arkadaşı ile çıkıp geldi.
Şaşkındı Helin. Belki de bir fırsattı onu
gözlemlemek için ve öylede oldu O beş
günlüğüne gelmişi ilk günler
çocukları ile haşır neşir olmakla geçti ve
hep izledi Helin onu her davranışını. Hele bir gece
çocukları yatırmışı ve balkonda çay
içiyorlardı annesi ve O beraber bir ara içeri gitmişi
uzun süre gelmemişi Helin kalktı baktı.
Çocukları seyrediyordu gözlerinde yaşlar vardı.
Onu fark edince arkasını döndü ve balkona
döndü. Helin’in kulağına
— Onlar benim çocuklarım olabilirdi. Dedi
— Ama değiller
Yüzü asıldı ama bu gerçekti onun
çocukları değillerdi ki… Ertesi gün gidecekler di
konuşmak istediğini söyledi baş başa kabul etti
Helin. Sakin bir yerde oturdular. Şimdi O ikisinin sorgulamasına
girmişi. Bu kaçınılmazdı sanırım
olacaktı bir gün geç bile kalmışı
sorgulamakta belkide.
— Beni sadece dinler misin hiçbir şey demeden. Bunca
yıl tek hayalle yaşadım ve sen bu hayali bile elimden
alıyorsun. Her şeye tamam dedim ama neden yaptın bunu. Sen
ne dersen de bir gün mutlaka… Mutlaka seninle birlikte
olacağız sonsuza kadar. Şimdi senden
düşünmeni istediğim bir şey var ve
düşünme sürende çok az. Yarın ben gidene
kadar düşün. Ben yarın gitmeye bilirim bana gitme
dersen. Ölene kadar da seninle kalırım. Bunu ben çok
istiyorum seninde istediğini biliyorum ama o sözcükleri
bırak artık söyle yüreğini dinle ne olursun bir
kez olsun dinle.
Helin’in yüzü allak bullaktı baktığında
ne anlaması gerektiğini bulamıyordu. O ise söylemek
istediklerini nasıl sıralaması gerektiğini
düşünüyordu aslında. Nerden
başlamalıydı.
— Sana bir soru sorabilir miyim?
— Tabii ki
— Senin eşin senden izinsiz annesine gidebilir mi?
— Mutlaka söylemesi lazım. Gülümsedi Helin
— Biliyor musun ben evli iken iş arkadaşlarım ile
yemeğe giderdim gece gündüz fark etmez. Eşime telefon
ederdim ben şuradayım şunlarla istersen gel diye ve
yemeğe gittiklerim erkek kadın fark etmez tek erkek bile
olabilirdi. Eşim isterse gelir isterse gelmezdi aynı şekilde
oda arkadaşları ile giderdi arardı. Sen böyle bir
durumda ne yapardın?
— Bensiz gidemezdin.
— Anlatmak istediğimi anladın mı acaba
— Bunlar aşılamayacak şeyler değil ki.
Değişirim senin için
— Değişir misin yapamazsın. Anlasana sen ve ben diye
bir şey yok artık. Güzel bir sevdaydı ayrı
düşük değişik o kişiler değiliz
artık.
— Hayır, o sevda hala var. Bunun için direnmeye
kararlıyım sen bana aitsin hep öyleydin ve öyle
kalacaksın
— Ben sana mı aittim. Hiç sana ait olmadım ki hiç
de olmayacağım. Benim bir hayatım olacak sadece bana ait
Eline uzandı. Helin elini çekti.
— Bana bak gözlerimin içine ve beni sevmediğini
söyle bana
— Neden yapıyorsun bunu bana. Sen benim için çok
özelsin senin kırılmanı üzülmeni asla
istemiyorum
— O zaman bana kal de
— Bunu asla demeyeceğimi biliyorsun
— Ya karşına senin gibi özgür dikilirsem
— O zaman seni hiç affetmem. Beni tamamıyla kaybedersin
— Beni çıkmazlara sürüklüyorsun
farkında mısın?
— Çıkarı yok ki çıkmazı olsun
Var mıydı ki çıkar yolu. Yoktu hem de hiç… O
gece hep birlikte canlı müzik kısmına geçtiler ilk
defa koca bir masa olmuşlardı. Hep beraber oyun havalarına
kalkıyorlar şarkılar söylüyorlar eğlenceye
katılıyorlardı ve bu son geceleriydi. Romantik bir
parça çaldığında Hakan dansa kaldırdı bu
onların ilk dansıydı. Arkadaşları resimlerini
çekiyorlardı durmadan. Birden oğlu geldi Helin’in
aralarına girdi annesi ile dans etmek istedi belki de bir tür
kıskançlıktı yaptığı. Helin
’görüyorsun değil mi’ dedi gülümsedi.
Dansı oğlu ile bitirdi. Gece yarısını çoktan
geçmiş nerdeyse sabah olacaktı. Yatmaya giderlerken son kez
düşün dedi Hakan. Hiç bir söylemeden
odalarına gittiler.
Son günleri gelmişi işe. Kahvaltıya gittiğinde
Hakan’ın birlikte geldiği arkadaşlarından biri
geldi yanına.
— Neden yapıyorsun bunu
— Ne yapıyorum anlamadım dedi
— Bu adamın yıllardır neler çektiğini
bilirim seni bulduğundaki sevincini sen
ayrıldığında ki o mutluluğunu. Şimdi onu bir
kez daha terk ediyorsun. Neden yapıyorsun bunu. Sana bende
yalvarıyorum kal de yoksa ölecek kahrından. Sabaha kadar
uyumadık sen nerden bileceksin hep ağladı. Bu kadar mı
taş senin yüreğin hiç mi sevmedin onu. Seven insan bunu
yapamaz. Hoş sevmedin hiç onu sevseydin yıllar önce
sana gel dediğinde gelirdin.
— Bu konuyu sizinle konuşmak ya da tartışmak niyetinde
değilim sonuç da bu onunla benim aramda. Kimseyi de
ilgilendirmiyor.
— Ne yapayım senin için sen söyle lütfen kal de
nefes almasına izin ver
— Ne sizin nede bir başkasının bir şey
yapması gerekmiyor. Bu bizim kararımız ve lütfen bu
konuşmayı sonlandırın ve hiç
konuşmamış olalım
— Hakan’ın ölesiye sevdiği kişi sen
olamazsın bu kadar katı bu kadar yüreksiz. Bu sizin
kararınız değil senin kararın. Bana söz verin
akşamüstü gideceğiz ona kal deyin yoksa her iki
dünya dada ellerim yakanızda olacak. Çünkü siz
onun katili olacaksınız. Ona çok değer veririm onun
eriyip gitmesine izin veremem.
— Beni anlamak için hiç çaba sarf etmeden beni katil
ilan ettiniz. Peki, bunları Hakan duysa ne derdi acaba.
— Sakın onun haberi yok olmasında lütfen. Çok
üzülür.
— Ona söylemeyeceğim
— Bir kez daha düşüneceğinizi söyleyin.
Susacağım
— Konuyu kapatacaksanız. Peki, bir daha
düşüneceğim
Kahvaltılarına devam ettiler.
Annesine anlattı durumu onunda fikrini almak istedi. Uzun uzun
konuşular. Olacaklar ve olabileceklerle ilgili senaryolar
ürettiler. Bu onun için çok faydalı olmuşu
işe artık şimdi zihni açık her şey yerli
yerine oturmuşu. Düşüncelerinin birçoğu
değişmişi yerli yerindeydi artık duyguları. Camdan
baktı arkadaşları ile bahçede oturuyorlardı.
Gidişlerine bir iki saat kalmışı
toplanmışlardı.
Gülümsedi Helin artık gidip onunla konuşabilirdi.
Onunda bunu beklediğini biliyordu. İtina ile giyindi. Özenle
makyajını yaptı. Onlara doğru gitti çoktan
görmüşlerdi onu. Hakan hemen kalktı yerinden
Helin’in yüzündeki gülümseme onun da
yüzüne yansımışı
gülümsüyordu…
25 Eylül 2008
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|
Senior Member  Cevaplar: 884 kayıt olmuş: 26/5/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 23/2/2009 Saat 15:00 |
|
|
VE SEVDA VARDI -8-
***BAŞLANGIÇDAKİ SON…
Bazen sahtedir gülümsemeler ardında saklıdır
tüm acılar asılıvermişir dudağın ucuna
eğreti… Dokunsan yağmurlara gebedir… Dokunsan
savrulursun. Onun yüzündeki o gülümsemede öyle bir
şeydi işe… Az sonra kopacak fırtına öncesi
sessizliği…
— Ne zaman geliyor servis. Sizleri yolcu etmeye geldim.
Gülümsemesi dondu Hakan’ın beklediği bu
değildi farkındaydı ama başkası da gelmiyordu ki
elinden.
— Zahmet etmeseydin biz giderdik. üç beş dakikaya
gelir zaten. Anladığım kadarı ile
düşünmüş kararını vermişsin.
— Karar vermek mi verilecek bir karar var mı ki… Ben
sizlerin düşündüğünüz gibi duygusuz
kalpsiz değilim sadece sizlerden farklı olarak gerçekleri
görüyorum. Beni anlamaya hiç
çalışmadınız ki. Bir gün mutlaka demek
istediğimi anlayacaksın. Lütfen öyle bakma bana
doğru olan bu gitmelisin.
Kolundan tuttu az ileriye aldı onu.
— Seni hiçbir zaman anlamayacağım ve bu
yaptığını asla affetmeyeceğim.
— Şu an kızgınsın anlayacağını
sanmıyorum zaten ama bir gün haklıymış
diyeceksin… Sen ve ben yok olmayacak bunu sakın unutma
— Sen bana aitsin sende bunu unutma
Helin artık patlama noktasındaydı. Şu an onu daha fazla
kırmamak için dudaklarını ısırdı
dökülecek sözleri yuttu.
— Ben kimseye ait değilim. Olmayacağımda sende bunu
aklında tut olur mu?
Servis gelmişi bile. Arkadaşları eşyaları koydular
vedalaşılar. Hakan döndü anlına bir
öpücük kondurdu. O ilk ve son
öpücüğü…
Servis hareket etti el salladı. Uzaklaşırlarken o
bakışını hiç unutamayacaktı kızgın
küskün hani yıllarca önce o gelin arabasından inip
göz göze geldikleri anki bakışlar. Hiç
değişmemişi ama hiç…
Peki, neydi kendisini durduran. Neydi ona kal diyememesinin sebebi…
Bu onca yıldan sonra ilk karşılaşmalarından
ayrılırken hissettiği huzursuzluktu. Sahile indi kah deniz
yaladı ayaklarını kah kumlara gömüldü
yürüdü alabildiğince ne kadar yürüdü
saat kaçtı farkına varmadan. Kendini sorgulamaları
hiç bitmiyordu ki… Evet, o hiç değişmemişi
belki de sorun buydu kendisi zamanın içinde
değişmiş özgürlüğü hiç
kısıtlanmamış hiçbir erkeğe dayanmadan
yaşamış ayakları yere basan başı dik bir
kadın olup çıkmışı. Onun şehrinden
ayrıldığındaki o babasına boyun eğen kız
değildi ki artık. Zaten o günden birkaç yıl sonra
da babasına rest çekmemişmiydi. Değişmişi hem
de çok…
Tatil dönüşü bir süre aramadı onu Hakan. Bir
ay dayanabildi sonunda gene başladı telefonla
görüşmeleri. Sıradan görüşmelere
dönüşmüşü nasılsınlar dan
oluşan.
Helin hayatını düzene koymuşu çocukları
dışında bir beklentisi de yoktu mutluydu ta ki o güne
hayatının ortasına birden giriveren Metin’e kadar.
Oysa ne kadar direnmişi ona. Hayatı altüst oluvermişi
sevda diyordu bunun adına… Hiç yoktan yere acı
çekiyordu aklına Hakan’ın o küskün
bakışı geliyordu şimdi onu daha iyi anlıyordu.
Şiirler de yazıyordu üstelik. Hatta kendine site bile
oluşurmuş yayınlıyordu.
Hala Hakan’la görüşüyorlardı bir telefonunda
— Senin bir şiirine rastladım sen yazıyorsun
değil mi?
— Evet, o sitedeki şiirler bana ait. Ama nasıl buldun
onları?
— Zor olmadı googleden ismini girince çıkıyor
zaten. Şimdi sana bir sorum var ama geçişirmeyeceksin
mutlaka cevap vermeni istiyorum
— Sor bakalım
— Seni seviyorum isimli bir şiirin var. O şiiri bana
mı yazdın?
Cevap veremedi. Sustu
— Anladım bana değil. Sen bana hiç şiir
yazmadın ki zaten. Bendeki de saçmalık affedersin. O zaman
şiir birisine mi yazıldı?
— Evet. Hayatımda biri var. Bunu söylemek istedim sana ama
üzülmemen ve zaten hiç böyle bir konuya da
girmediğimiz için söyleyemedim.
Sessizlik sırası Hakan’a geçmişi…
— Yalan mı söylememi tercih ederdin.
— Hayır. Tabii ki doğruyu söyleyeceksin. Ama
şaşkınım ne diyeceğimi bilemedim. Seni aramam
rahatsız eder mi seni.
— Görüşmesek daha iyi olacak çünkü ben
huzursuz oluyorum.
— Ben bu kişi ile uzun süreceğini sanmıyorum.
Neden mi çünkü kimse hiç kimse seni benim kadar
sevemez.
— Dur lütfen… Gene başlamayalım aynı
şeylere. Herşey olduğu gibi kalsın olmaz mı?
— Tamam, nasıl istersen ama seni arayacağım bundan
vazgeçmeyeceğim belki bu kadar sık aramam rahatsız
etmemek adına.
— Sen bilirsin.
Dediğini yaptı Hakan özel günler de aradı hiç
unutmadan doğum gününü. Bir gün mail adresine
ulaşı. Ekledi bazı geceler msn den hal hatır sormaya da
başladı. Sürekli ilgi bekliyordu sadece onunla
konuşmasını sade onun olmasını. Helin
boğuluyordu. Kaç kez mailindeki kişilerden biri
olduğunu anlatmaya çalışı. Olmadı…
Olmadı… Olmadı…
Metin’in varlığını kabul edemiyordu ki bir
türlü. Her yazdığı şiirde kendini arıyor
ve her seferinde üzülüyordu. Helin nihayet onu
yasakladı listesinde başka çaresi de
kalmamışı ki… Onunla görüşmesinin
Metin’e saygısızlık olduğunu
düşünüyordu. Bunu ona yapamazdı hak etmiyordu
çünkü.
Takvimler Temmuz 2008 i gösteriyordu Canı çok
sıkkındı bir süredir Metin’le araları
gereksiz yere bozuktu. Her çalan telefona o diye bakıyordu ama
değildi arayan Hakan’dı. Sürekli arıyordu
açmadı. Düşündü bu kadar ısrara bir
şey mi olmuşu acaba. Merakı galip geldi
— Nihayet. Neredesin duymuyor musun telefonu.
— Bir şey mi oldu çok aramışsın
— Evet, bir şey oldu
— Ne oldu?
— Bu gece yolla çıkıyorum
— Nereye
— Ankara’ya geliyorum
— İyi de neden söyler misin neden?
— Seni görmem lazım artık. Çok uzun zaman oldu
hem de çok uzun. İhtiyacım var buna
— Benim için geliyorsan gelme. Çünkü beni
göremezsin.
— Geleceğim sen ne dersen de ve seni de göreceğim.
— Tekrar söylüyorum ben olmayacağım başka
bir iş için geliyorsan bilmem ama benim için gelme.
— Yarın saat on gibi orda seninle
görüşüğümüz yerde olacağım.
Şimdilik sevgimle kal gülüm. Kapatıyorum yarın
görüşmek üzere.
— Dur. Gelme…
Sözleri havada kalmışı kapamışı bile.
Gene yapmışı yapacağını. Kaç kez
görüşmüşlerdi ilk onu bulduğundan beri
Antalya hariç bir yok ikiydi. üçüncüsü
olmayacaktı. Şu an kırgın hatta aylardır
görüşmüyor da olabilirlerdi ama yüreği
Metin’e aitti ve bunu ona yapamazdı. Çünkü elini
tutmaya çalışacaktı elleri kendine ait değildi ki.
İlk karşılaşıkları gibi olmayacaktı bu
sefer gelişi…
Gece yatarken telefonunu sessize aldı Helin Çantasının
en dibine koydu. O gün akşam kadarda bakmadı telefona.
Akşam saat yedi gibi baktı kaç kez aramışı.
Birde mesaj vardı. Mesajı okudu ‘Az sonra gidiyorum en
azından telefonlarıma cevap verebilirdin. Söyleyecek kelime
bulamıyorum sana’ bu kadardı işe.
Ertesi gece msn açar açmaz Hakan da açtı…
— Onu benden çok mu sevdin.
— Bunu neden soruyorsun bana. Buna cevap vermeyeceğimi
biliyorsun.
— O olduğu için gelmedin. Onu bana tercih ettin
— Ben bir tercih yapmadım ki. Zaten tek seçenek vardı.
Bana çıkar yol bırakmadın. Hep seni kırmamaya
çalışım ama sen üzülmek için hep bir yol
buldun
Her kelimesi sitem doluydu. Onu kendisine ihanetle suçluyordu.
Anlatamıyordu hala… İhanet etmesi için ona ait
olması gerekiyordu hiç ona ait olmamışı ki…
Bir şeyler kopuyordu farkındaydı. Keşke hiç
gelmeye kalkmasaydı. Öylece kalsaydı her şey
olduğu gibi. Hatırladığında hani eskiden
olduğu gibi bir sızı olsaydı yüreğinde…
— Sen özgür kadın nasıl oldu da birine köle
oldun izinsiz gelemedin. Hani kimseye ait olmayacaktın. Seni bir daha
rahtsız etmeyeceğim. Kim bilir telefonlarına da yasak koyar.
— Ben kimseden izin almam. Telefonuma da kimse karışamaz.
Kimseye de köle değilim. Beni hiç anlamayacaksın
değil mi?
— Evet anlamayacağım. Asla seni aramayacağım. Bir
gün senin aramanı bekleyeceğim. Kendine iyi bak
gülüm. Hep söyledim sana son defa söylüyorum
Yüreğinin sesini dinle hayatında bir kez olsun yap bunu.
Yüreğinin sesini dinlemek… Tüm çektiği
üzüntülere rağmen… Kendinle
yaptığı acımasız kavgalara rağmen…
Kalarak gitmelere rağmen Metin vardı…
Ve belki de ilk defa yüreğinin sesini dinliyordu…
27 Eylül 2008
Hamiyet Göz
____________________ Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.
|
|