Seni, Sen olmayınca anlıyormuşum ben ...
Seni,
Sen olmayınca anlıyormuşum ben ...
Bir an yokmuşsun gibi düşünüyorum,
Olmuyor...
Yokluğunu, yarın geleceğini bilsemde kabullenemiyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Kalbimde anlaşılması tuhaf sızılar oluyor bazen,
Neden?
Seni sevmekten korktuğumda,
Korktuğumun başıma geldiğini anlıyorum.
Ne olacak?
Sonunu hayal edemiyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Özlemin, alışmışlık olduğunu düşünüyorum bazen,
Bu kadar özlemem için,
Ne kadar alışmama lazım ki sana?
En çok neyine alışmışım merak ediyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Yağmur yağsada bu aralar çok fena yağmursuyorum.
Hava soğuk ama,
Ben aslında seni üşüyorum nefes alışlarımda.
Sesim bir tuhaf çıkıyor, ismini hecelerken,
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Elini tutabilmenin kıymetini,
Parmaklarımla oynarken anlıyorum.
İsminin dilimden düşmesini diliyorum.
Gecenin en sessiz saatinde....
Şimdiye kadar hiç duymamışım gibi tuhaf geliyor bana..
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Düşlerimde bir değişti son zamanlarda,
Garibime gidiyor,
Her karesinde sen varsın yaşanacaklarımın,
Olmayacak hayallerimde bile sen çıkıyorsun karşıma.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?
Bu bir kanun mudur acaba? Sevilenin kıymetini kaybedince anlamak !
Onsuzluğun ağırlığı bir hamal yükü gibi çöktüğünde omzumuza ve
yarımkalmışlığın kokusu dolaştığında tenimizin her bucağını.. başımızı
yalnız koyduğumuzda yastığımıza.. bizi sarıp sarmalayan kollarının
sıcaklığı yerine yorganları çektiğimizde üzerimize, hiç alakasız bir
zamanda , hiç alakasız biri onun yaptığı bir hareketi yaptığında, yolda
haldur huldur giderken burnumuza yabancı bir tenden onun kokusu
çarptığında.. yüzlerce insanın olduğu kalabalık sokaklarda her bir insan
yüzünde ondan bişeyler aradığımızda.. hep soran, hep bekleyen, hep uman
gözlerle her köşenin başında , her yol sapağında belki karşılaşırız diye
güm güm çarpan kalp atışlarımız arasında kaybolduğumuzda..
Sıradan bir manavın önünden geçerken gözümüze ilişen kıpkırmızı, kütür
kütür taptaze bir elmaya gözlerimiz takıldığında ve bir elmanın yarısı gibi
bizi tamamlayan sevdalıdan ayrı yarım bir elma gibi ortalarda
dolaştığınızda, sol yanınızdaki sızı kahpe bir kurşun yarası gibi
sızladığında hayıflanmanın ya da keşkelerin durağını çoktan kaçırdığınızı
farkedersiniz...
Ve sonra nedenler niçinler takılmış bir plak gibi dönüp durur beyninizin
içinde... içten içten kemirir yüreğinizi.. ve asli gerçek bir yumru gibi
takılır boğazınıza.... soluğunuz kesilir.. ve anlarsınızki.. sizin için
onsuz bir hayat düşünülemez...sonra elleriniz cebinizde, dilinizde bir
şarkı kendinize itiraf ettiğiniz gerçeğin olanca sarhoşluğuyla
haykırırsınız...
".............................................."
1994 Burçin tarkan ŞENGÖNÜL
____________________
Türküler..
Cennet kadar sır, insan kadar zahir.