Peygamberimiz (sav) sadece kendisine vahyolunana uymuştur
Peygamberimiz (sav)'in tüm alemlere örnek olan tevekkülü
Peygamberimiz (sav) insanlardan hiçbir karşılık beklemeden, sadece Allah'ın
hoşnutluğunu aramıştır
Peygamberimiz (sav)'in zorluklar karşısındaki güzel tavrı
Peygamberimiz (sav) yanındakilere daima hoşgörülü davranmıştır
Peygamberimiz (sav)'in tüm insanlığa örnek adaleti
Peygamberimiz (sav)'e itaat eden Allah'a itaat etmiş olur
Peygamberimiz (sav) insanları vicdanlarını etkileyecek şekilde hikmetle
uyarıp korkutmuştur
Peygamberimiz (sav) konuşmalarında daima Allah'ı tesbih ederdi
Peygamberimiz (sav) bir "Müjdeleyici" idi
Peygamberimiz (sav), kavmine kendisinin de bir insan olduğunu
hatırlatmıştır
Peygamberimiz (sav) Müslümanların üzerlerindeki zorlukları kaldırmıştır
Peygamber Efendimiz müminlere çok düşkün ve şefkatliydi
Peygamberimiz (sav)'in müminler için bağışlanma dilemesi ve dua etmesi
Peygamberimiz (sav)'in, Müslümanların menfaati için aldığı sadakalar
onların temizlenmesine vesile olmuştur
Peygamberimiz (sav) müminlerle istişare ederdi
Allah, Peygamberimiz (sav)'e ün ve şeref vermiştir
Peygamberimiz (sav)'in ince düşünceli ve nezaketli olması
Allah Peygamberimiz (sav)'i her zaman korumuştur
Peygamberimiz (sav)'in temizliğe verdiği önem
Peygamberimiz (sav)'in duaları
Peygamberimiz (sav)'in çok güzel bir ahlaka sahip olduğunu Allah Kuran'da
bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:
Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. Sen, Rabbinin nimetiyle
bir mecnun değilsin. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir
vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. Artık yakında
göreceksin ve onlar da görecekler. Sizden, hanginizin 'fitneye
tutulup-çıldırdığını'. Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan
şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi
bilendir. (Kalem Suresi, 1-7)
Allah bu ayette ayrıca Peygamberimiz (sav) için kesintisi olmayan bir ecir
olduğunu bildirmiştir. Bu, Hz. Muhammed (sav)'in daima güzel ahlak
gösterdiğini, takvadan hiçbir zaman ayrılmadığını gösteren bir bilgidir.
Peygamberimiz (sav)'in de "İmanın kemali, güzel ahlakladır"4 sözleriyle
belirttiği gibi, imanın en önemli alametlerinden biri güzel ahlaktır. Bu
nedenle güzel ahlakın en güzel örneklerini öğrenmek ve uygulamak önemli bir
ibadettir.
Bu bölümde, Peygamber Efendimizin Kuran'da zikredilen güzel ahlak
özelliklerinden bazılarına yer verilecektir.
PEYGAMBERİMİZ (SAV) SADECE KENDİSİNE VAHYOLUNANA UYMUŞTUR
Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da da çok kereler zikredilen en önemli
özelliklerinden biri, sadece Allah'ın indirdiğine uyması, insanların
rızasını gözetmeden, insanlardan çekinmeden sadece Allah'ın bildirdiklerini
yapmasıdır. Hatta, çağdaşı olan müşrikler ve diğer dinlerin mensupları
Peygamberimiz (sav)'den kendi çıkarlarına uygun hükümler getirmesini
istemişlerdir. Bu kişiler sayıca ve kuvvetçe daha üstün konumda olmalarına
rağmen, Peygamberimiz (sav) Kuran'ı ve Allah'ın hükümlerini daima büyük bir
titizlik ve kararlılıkla korumuştur. Bir ayette Allah, Peygamberimiz
(sav)'in bu insanların ısrarlarına nasıl karşılık verdiğini bizlere şöyle
haber vermektedir:
Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı
ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir."
De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim
için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer
Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım." De
ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben
ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek
misiniz?" (Yunus Suresi, 15-16)
Allah, kavminin bu tavırlarına karşılık Peygamberimiz (sav)'i birçok
ayetiyle uyarmıştır. Örneğin Maide Suresi'nde şöyle buyrulur:Sana da (Ey
Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici'
olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın
indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve
tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem
kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,)
verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün
dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber
verecektir. Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına
uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için
diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım
günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz,
insanların çoğu fasıklardır. (Maide Suresi, 48-49)
Peygamberimiz (sav) de Allah'ın kendisine indirdiğinden başkasına
uymayacağını büyük bir kararlılıkla kavmine tekrarlamıştır. Peygamberimiz
(sav)'in bu üstün ahlakını haber veren bir ayet şöyledir:
De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum
ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına
uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek
misiniz?" (Enam Suresi, 50)
Peygamberimiz (sav)'in, Allah yolunda kararlı ve sebatlı olması ile hak
din, en güzel ve en doğru şekliyle insanlara bildirilmiştir. İnsanların
büyük bir bölümü ile kıyas yapmak Peygamberimiz (sav)'in bu üstünlüğünün
daha da iyi anlaşılmasına vesile olacaktır. Günümüzde de geçmişte de
insanların büyük bir bölümü zaaflara, hırslara, tutku dolu isteklere
sahiptirler. Büyük bir çoğunluğu ise dini kabul etmelerine rağmen bu
zayıflıklarına yenilirler. Zaaf ve tutkularını terk etmek yerine dinin
hükümlerinden tavizler verirler. Örneğin dostlarının, eşlerinin,
akrabalarının ne diyeceğinden çekinerek dinin bazı hükümlerini yerine
getirmezler. Veya dine uymayan bazı alışkanlıklarını terk edemezler. Bu
nedenle, dini kendi çıkarlarına göre yorumlar, kendilerine uyan hükümlerini
kabul eder, diğerlerini görmezden gelirler.
Peygamberimiz (sav) ise, bu tür insanların isteklerine hiçbir zaman taviz
vermemiş, Allah'ın indirdiğini hiçbir değişikliğe uğratmadan, hiç kimsenin
çıkarını hesap etmeden, sadece Allah'tan korkup sakınarak Kuran'ı insanlara
tebliğ etmiştir. Allah, Peygamber Efendimizin bu takva özelliğini Kuran'da
şöyle bildirmektedir:
Battığı zaman yıldıza andolsun; Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber)
sapmadı ve azmadı. O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre)
konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. Ona
(bu Kuran'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
(Necm Suresi, 1-5)
Ve bilin ki Allah'ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde
uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu
kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin
gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat
Suresi, 7)PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN TÜM ALEMLERE ÖRNEK OLAN TEVEKKÜLÜ
Kuran'da Peygamberimiz (sav)'le ilgili olarak anlatılan olaylarda onun
tevekkülü ve Allah'a teslimiyeti açıkça görülmektedir. Örneğin
Peygamberimiz (sav)'in, Mekke'den çıktıktan sonra arkadaşı ile birlikte
gizlendiği bir mağaradaki sözleri tevekkülünün en güzel örneklerinden
biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani
kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada
olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah
bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu'
indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkara edenlerin
de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce
olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi,
40)
Peygamberimiz (sav) hangi koşullarda olursa olsun, daima Allah'a teslim
olmuş, O'nun yarattığı herşeyde bir hayır ve güzellik olduğunu bilmiştir.
Kuran'da Peygamberimiz (sav)'e, kavmine söylemesi bildirilen şu sözler de
bu tevekkülün bir göstergesidir:
Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince
ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp
giderler. De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle
hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a
tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 50-51)
Peygamberimiz (sav), tevekkülü ile tüm Müslümanlara örnek olmuş ve insanın
Allah'tan gelecek bir şeyi değiştirmeye asla güç yetiremeyeceğini şöyle
hatırlatmıştır:
"Bir nefse takdir edilmiş şey mutlaka olur."5
"... Bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan
yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak
için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın
yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir
olamazlar."6
Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uyan her müminin de, musibet gibi görünen
olayları onun gibi tevekküllü karşılaması, herşeyde bir hayır ve güzellik
olduğuna iman etmesi gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah'ın en
takva kullarından biri olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), çok büyük
zorluklarla ve şedid olaylarla denenmiştir.
Herşeyden önce tebliğ yaptığı kavimde her türlü zorluğu çıkarmaya hazır
olan insanlar bulunmaktadır: İki yüzlü davranarak Peygamberimiz (sav)'e
tuzak kurmaya çalışanlar, atalarının dinini değiştirmeyi kabul etmeyen
müşrikler, peygamberden nefislerine uygun ayet getirmesini isteyenler,
Peygamberimiz (sav)'i öldürmek, sürmek veya tutuklamak isteyenler ve daha
birçokları sürekli olarak Peygamberimiz (sav)'e zorluk çıkarmaya
çalışmışlardır.
Peygamberimiz (sav) inkarcıların bu tavırlarına daima sabretmiş, büyük bir
kararlılıkla Allah'ın dinini tebliğ etmiş ve Müslümanları tehlikelerden
koruyarak onları Kuran ile eğitmiştir. Onun bu azminin, başarısının ve
cesaretinin temelinde Allah'a olan güçlü imanı, tevekkülü ve teslimiyeti
yatmaktadır. Peygamberimiz (sav), mağarada olduğu gibi her durumda Allah'ın
kendisi ile birlikte olduğunu bilmiş, her olayı Allah'ın yarattığına ve
Rabbimizin herşeyi en güzel ve en hayırlı şekli ile sonuçlandıracağına iman
etmiştir. Peygamberimiz (sav)'in şu hadis-i şerifi onun herşeyde hayır
gören tevekkülüne bir örnektir:
"Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir
hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun
olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder,
bu da hayırdır."7
Peygamber Efendimiz bu inancı ile olaylar karşısında elinden gelen tüm
çabayı göstermiş ancak sonucun Allah'a ait olduğunu her zaman bilerek, O'na
dayanıp güvenmiştir. Allah, onun bu güzel tevekkülü karşısında onu daima
güçlü ve başarılı kılmıştır.
Allah, zorluk çıkaranlara karşı Peygamberimiz (sav)'e tevekkül etmesini
bildirmiştir ve Peygamberimiz (sav) de hayatı boyunca Rabbimizin bu emrine
uygun olarak davranmıştır. Ayette şöyle buyrulur:
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup,
karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda
kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et.
Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 81)
Konu ile ilgili başka bir ayette de şöyle buyrulmaktır.Eğer seninle
çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi
Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim
oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat
yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah,
kulları hakkıyla görendir. (Al-i İmran Suresi, 20)
Peygamberimiz (sav) bir sözünde ise tevekkül edenlerin görecekleri
karşılığı şöyle bir örnekle açıklamıştır:
"Siz Allah'a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar
aç gider, tok dönerler."8
Müminler için en güzel örnek Peygamberimiz (sav)'in sözleri ve
tavırlarıdır. Bu nedenle, herhangi bir zorlukla, nefsinin hoşlanmadığı bir
durumla karşılaşan her mümin, Kuran ayetlerini, herşeyi yaratanın Allah
olduğunu düşünerek, Peygamber Efendimizin tevekkülünü örnek almalı, her
olayda Allah'ın yarattığı kadere teslim olduğunu zikretmelidir. .
PEYGAMBERİMİZ (SAV) İNSANLARDAN HİÇBİR KARŞILIK BEKLEMEDEN SADECE ALLAH'IN
HOŞNUTLUĞUNU ARAMIŞTIR
İslam dininin en temel özelliklerinden biri, insanın tüm yaşamını Allah
korkusu üzerine bina etmesi ve tüm ibadetlerini de yalnızca Allah'ın
rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak için yapmasıdır. Allah bir
ayetinde müminlere "De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve
ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır" şeklinde buyurmaktadır. (Enam
Suresi, 162)
Kuran'da, "Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar
ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar
mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir"
(Nisa Suresi, 146) ayetiyle de müminlere, dini sadece Allah için, başka
hiçbir amaç katmaksızın yaşamaları emredilmiştir. Bir kimsenin Allah'a
sımsıkı sarılması, Allah'tan başka bir ilah olmadığını bilerek, hayatını
yalnızca O'nu razı etmeye adaması ve her ne olursa olsun Allah'a olan
sadakatinden vazgeçmemesi o kişinin ihlas sahibi olduğunu gösterir.
İhlas sahibi bir mümin, yaptığı işler ve ibadetlerle Allah'ın dışında bir
başkasının sevgisini, hoşnutluğunu, takdirini, ilgi ve beğenisini elde
etmeye çalışmaz. İhlas sahibi müminlere en güzel örnek Hz. Muhammed (sav)
ve diğer peygamberlerdir.
Peygamber Efendimiz, sadece Allah'ın hoşnutluğunu aramış, hiçbir çıkar veya
dünyevi bir kazanç düşünmeden, hayatı boyunca Allah'ın rızasını, rahmetini
ve cennetini kazanmak için çaba göstermiştir.
De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir
yükümlülük getirenlerden de değilim." (Sad Suresi, 86)
De ki: "Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim
(ücretim), yalnızca Allah'a aittir. O, herşeye şahid olandır." (Sebe
Suresi, 47)
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN ZORLUKLAR KARŞISINDAKİ GÜZEL TAVRI
Hz. Muhammed (sav), peygamberliği boyunca daha önce de belirtildiği gibi,
türlü zorluklarla karşılaşmıştır. Kavminden inkar edenler ve müşrikler ona
karşı son derece incitici sözler söylemişler, hatta büyücü veya delidir
demişler, bazıları da Peygamberimiz (sav)'i öldürmek dahi istemiş ve bunun
için planlar kurmuştur. Buna rağmen, Peygamberimiz (sav) her kültürden ve
karakterden insanı eğitmeye, onlara Kuran'ı, dolayısıyla güzel ahlakı,
güzel tavrı öğretmeye çalışmıştır.
Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi, bazı kişiler en temel görgü
kurallarından dahi habersiz olduğu için Peygamberimiz (sav) gibi ince
düşünceli, üstün ahlaklı bir insana sıkıntı verebileceklerini
düşünmemişlerdir. Peygamberimiz (sav) ise tüm bunlara karşı büyük bir sabır
göstermiş, her durumda Allah'a yönelerek Allah'ın yardımını istemiş ve
müminlere de sabrı ve tevekkülü tavsiye etmiştir.
Allah, Kuran'da Peygamber Efendimize birçok ayeti ile, inkar edenlerin
söylediklerine karşı sabırlı olmasını şöyle tavsiye etmektedir:
Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin
doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Kaf Suresi, 39)
Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır.
O, işitendir, bilendir. (Yunus Suresi, 65)
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını
biliyoruz. (Hicr Suresi, 97)
Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek
gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana
vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir
uyarıcısın. Allah herşeye vekildir. (Hud Suresi, 12)
Peygamberimiz (sav)'in nelere sabır göstererek üstün bir ahlak
sergilediğini düşünen müminlerin karşılaştıkları olaylarda kendilerine onu
örnek almaları gerekir. Nefislerine ters düşen en küçük bir olayda
ümitsizliğe kapılanlar, en küçük bir itirazda tahammülsüzlük gösterenler,
Allah'ın dinini anlatmaktan vazgeçenler ya da yaptıkları ticarette
başarısız olunca mutsuz olanlar, bu tavırlarının Allah'ın Kitabı'na ve
Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun olmadığını bilmelidirler. İman
edenler, her olayda sabır gösterip, Allah'ı vekil tutup O'na hamd ederek,
Peygamberimiz (sav) gibi üstün bir ahlak göstermeli ve Rabbimizin rızasını,
rahmetini ve cennetini ummalıdırlar
(Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden
bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin
kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni
beklemeleri)dir.
(Kehf Suresi, 55)PEYGAMBERİMİZ (SAV) YANINDAKİLERE DAİMA HOŞGÖRÜLÜ
DAVRANMIŞTIR
Daha önce de belirtildiği gibi Peygamberimiz (sav)'in yanında her
karakterden, her düşünceden insan vardı. Ancak Peygamberimiz (sav) hayatı
boyunca her biri ile tek tek ilgilenmiş, her birinin eksiklerini ve
hatalarını düzeltmek için onları uyarmış, temizliklerinden imanlarına kadar
onları her türlü konuda eğitmeye çalışmıştır. Onun bu şefkatli, hoşgörülü,
anlayışlı ve sabırlı tavrı, birçok insanın kalbinin dine ısınmasına ve
Peygamberimiz (sav)'e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile
olmuştur. Allah, Peygamber Efendimizin çevresindekilere gösterdiği bu güzel
tavrını Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları
bağışla, onlar için bağışlanma dile… (Al-i İmran Suresi, 159)
Allah bir başka ayetinde ise Peygamberimiz (sav)'e çevresindekilere karşı
nasıl davranması gerektiğini şöyle bildirmiştir:
Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir
zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile
öğüt ver. (Kaf Suresi, 45)..Peygamberimiz (sav), çevresindekilere dini zor
kullanarak veya şart koşarak kabul ettirmeye çalışmamış her türlü durumda
güzellikle anlatmıştır.
Peygamberimiz (sav) güçlü vicdanı ile ümmetini her yönüyle sahiplenmiş,
onlara her konuda bir velinimet olmuştur. Bu özelliklerinden dolayı
Peygamberimiz (sav) Kuran'ın birçok ayetinde "sahibiniz" (arkadaş, sıkı
dost, sahip) olarak zikredilir. (Sebe Suresi, 46/Necm Suresi, 2/ Tekvir
Suresi, 22)
Peygamberimiz (sav)'in bu vicdanlı tavrını takdir edip anlayabilen müminler
de, onu kendilerine herkesten çok daha yakın görmüşler ve onu kendi
nefislerinden çok daha üstün tutmuşlardır. Bir ayette Allah bunu şöyle
bildirir:
Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun
zevceleri de onların anneleridir… (Ahzap Suresi, 6)
Büyük İslam alimi İmam Gazali, hadis alimlerinden derlediği bilgiler ile
Peygamber Efendimizin çevresindekilere karşı tutumunu şöyle
özetlemiştir:
Huzurunda oturan herkese mübarek yüzünden nasibini verir, iltifat
buyururdu. Bu yüzden huzurundaki herkes onun nezdinde kendisinden daha
değerlisi olmadığı düşüncesine kapılırdı. Evet onun oturuşu, dinleyişi,
sözleri, güzel latifeleri ve teveccühü hep nezdinde oturanlar içindi.
Bununla birlikte onun meclisi haya, tevazu ve emniyet meclisiydi.
Kendilerine ikram ve gönüllerini hoş tutmak için sahabelerini künyeleri ile
çağırır, künyesi olmayanlara künye bularak onunla hitap ederdi.
Öfkelenmekten son derece uzak ve bir şeye çabucak rıza gösterendi.
İnsanlara karşı insanların en şefkatlisiydi. Öyle ya, insanların en
hayırlısı insanlara hayrı dokunan, insanların en yararlısı da insanlara
faydalı olandır.
Peygamberimiz (sav)'in çevresindekileri dine bağlayan ve kalplerini imana
ısındıran insan sevgisi, ince düşüncesi ve şefkati, tüm Müslümanların
önemle üzerinde durmaları gereken bir ahlak üstünlüğüdür.
Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah
yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur."
(Tevbe Suresi, 129)
Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine
iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir
vardır.
(Al-i İmran Suresi, 179).PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN TÜM İNSANLIĞA ÖRNEK
ADALETİ
Allah Kuran'da müminlere "Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun.
(Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha
yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın" (Nisa
Suresi, 135) şeklinde buyurmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), hem
Müslümanlar arasında verdiği hükümler, hem diğer din, dil, ırk ve
kavimlerden olan kişilere karşı adil ve hoşgörülü tutumu, hem de Allah'ın
ayetinde bildirdiği gibi zengin, fakir ayırmaksızın herkese eşit
davranmasıyla tüm insanlar için çok büyük bir örnektir.
Allah bir ayetinde Resulüne şöyle buyurmaktadır:
Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse
aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek
olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında
hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri
sever. (Maide Suresi, 42)
Peygamberimiz (sav) böylesine zorlu bir kavmin içinde dahi, Allah'ın emrine
uymuş ve hiçbir zaman adaletten taviz vermemiştir. Daima "Rabbim adaletle
davranmayı emretti…" (Araf Suresi, 29) diyerek her devirde tüm
insanlara örnek olmuştur.
Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği süresince adil tutumuna örnek teşkil
eden birçok olay yaşanmıştır. Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı coğrafyada
çok çeşitli din, dil, ırk ve kabileden insan birarada yaşıyordu. Bu
toplulukların birarada huzur ve güven içinde yaşamaları, aralarına nifak
sokmaya çalışanların etkisiz bırakılmaları çok zordu. En küçük bir sözden
veya tavırdan hemen bir grup diğerine karşı öfkelenip saldırabiliyordu.
Ancak Peygamberimiz (sav)'in adaleti, Müslümanlar için olduğu kadar bu
topluluklar için de bir huzur ve güvence kaynağı olmuştur. Asr-ı Saadet
döneminde Arabistan Yarımadasında Hıristiyan, Musevi, putperest, ayırt
etmeksizin herkese adil davranılmıştır. Peygamberimiz (sav) Allah'ın "Dinde
zorlama (ve baskı) yoktur…" (Bakara Suresi, 256) ayetine uyarak,
herkese hak dini anlatmış ancak seçimlerini yapmak konusunda serbest
bırakmıştır.
Allah, Peygamberimiz (sav)'e bir başka ayetinde de, farklı dinlerden
insanlara karşı nasıl bir adalet ve uzlaşma içinde olması gerektiğini şöyle
bildirmiştir:
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir
istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki:
Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla
emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim
amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller
getirerek tartışma (ya, huccete gerek)' yoktur. Allah bizi biraraya
getirip-toplayacaktır. Dönüş O'nadır." (Şura Suresi, 15)
Peygamberimiz (sav)'in Kuran ahlakına uyarak gösterdiği bu güzel tavrı,
bugün farklı dinlerden insanların birbirlerine karşı tutumları konusunda
örnek olmalıdır. Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve
pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin
kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin
Rabbin görendir.
(Furkan Suresi, 20)Peygamberimiz (sav)'in adaleti, farklı ırklardan
insanlar arasında da uzlaşma sağlamıştır. Peygamberimiz (sav) birçok
konuşmasında, hatta Veda Hutbesinde de ırklara göre bir üstünlük
olamayacağını, Allah'ın ayetinde haber verdiği gibi "üstünlüğün takvaya
göre olacağını" bildirmiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve
birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık.
Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca
değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber
alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Peygamberimiz (sav) ise iki ayrı hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar! Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktan
yaratılmıştır. İnsanlar muhakkak ve muhakkak ırklarıyla övünmeyi
bırakmalılar."10
"Sizin şu soyunuz-sopunuz kimseye üstünlük ve kibir taslamaya vesile olacak
şey değildir. (Ey insanlar)! Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Hepiniz bir
ölçek içindeki birbirine müsavi buğday taneleri gibisiniz… Halbuki,
hiç kimsenin kimseye din ve takva müstesna üstünlüğü yoktur. Kişiye kötü
olması için; başkalarını yermesi, küçük görmesi, cimri, kötü huylu, had ve
hududu aşmış olması yeter."11
Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesi'nde de Müslümanlara şöyle seslenmişti:
"Soylarla övünülmez. Araplar, Arap olduklarından Acemlerden; Acemler de,
Acemi olduklarından Araplardan üstün sayılamazlar. Çünkü Allah katında en
yüce olanınız, ona karşı gelmekten en fazla kaçınanınız (en
takvalınız)dır."12
Arap Yarımadasının güney kısmındaki Hıristiyan Necran Halkı ile yapılan bir
antlaşma da Peygamber Efendimizin adaletine çok güzel bir örnek teşkil
etmektedir. Bu antlaşmanın maddelerinden biri şöyledir:
"Necranlıların ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri varları ve
yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip olduları herşey Allah'ın ve Allah'ın
Peygamberinin güvencesi (himayesi) altına alınacaktır."13
Peygamberimiz (sav)'in Hıristiyan, Yahudi ve müşrik topluluklarla
imzaladığı Medine Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Farklı inançlara
sahip topluluklar arasında adaletin sağlanması ve her topluluğun
çıkarlarının gözetilmesi için hazırlanan bu vesika sayesinde yıllarca
düşmanlık içinde yaşayan topluluklara barış getirilmiştir. Medine
Vesikası'nın en belirgin özelliklerinden biri inanç özgürlüğü sağlamasıdır.
Bu konu ile ilgili madde şöyledir:
"Ben-i Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudilerin
dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir."14
Medine Vesikasının 16. maddesinde ise, "Bize tabi olan Yahudiler, hiçbir
haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve
desteğimize hak kazanacaklardır"15 diye bildirilmiştir. Peygamberimiz
(sav)'den sonra da sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in antlaşmaya koydurduğu
bu hükme sadık kalmışlar ve aynı hükmü, Berberi, Budist, Brahman ve benzeri
inançlara sahip kişiler için de uygulamışlardır.16Asr-ı Saadet döneminin
barış, huzur ve güvenlik içinde geçmesinin en önemli nedenlerinden biri,
Kuran ahlakına uyan Peygamberimiz (sav)'in adaletli tutumudur.
Peygamberimiz (sav)'in adaleti, Müslüman olmayan kişilerde de bir güven
duygusu uyandırmıştır ve müşriklerden dahi Peygamberimiz (sav)'in himayesi
altına girmek isteyenler olmuştur. Allah Kuran'da müşriklerin bu
taleplerini bildirmiş ve aynı zamanda Peygamberimiz (sav)'e bu kişilere
karşı nasıl davranması gerektiğini de vahyetmiştir:
"Eğer müşriklerden biri, senden 'eman (himaye) isterse', ona eman ver; öyle
ki Allah'ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu 'güvenlik içinde olacağı yere
ulaştır'… Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir
tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz
Allah, muttaki olanları sever." (Tevbe Suresi, 6-7)
Günümüzde de, dünyanın dört bir yanında meydana gelen çatışmaların,
kavgaların, huzursuzlukların tek çözümü Kuran ahlakına uymak ve
Peygamberimiz (sav) gibi din, dil veya ırk ayrımı gözetmeksizin, adaletten
hiçbir zaman ayrılmamaktır.
Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül
ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.
Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı
korumaktadır.)
(Hud Suresi, 56)
Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından
dolayı onları (azabla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce)
çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında
asla başka bir sığınak bulamayacaklardır. (Kehf Suresi, 58)
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'E İTAAT EDEN ALLAH'A İTAAT ETMİŞ OLUR
Allah, tüm insanları gönderdiği elçilere uymakla ve onlara itaat etmekle
sorumlu tutmuştur. Elçiler, Allah'ın emirlerini yerine getiren, insanlara
Allah'ın vahyini ileten ve hal ve tavırlarıyla, konuşmalarıyla, kısacası
tüm hayatlarıyla insanlara Allah'ın en hoşnut olacağı insan modelini ve
hayatın nasıl yaşanması gerektiğini gösteren mübarek insanlardır. Allah
Kuran'da elçilerine uyanların kurtuluşa ereceklerini bildirmiştir. Bu
nedenle Peygamberimiz (sav)'e itaat, önemli bir ibadettir. Allah itaat
konusunun önemini Kuran'da şöyle haber verir:
Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat
edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine
zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi
de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden,
esirgeyen olarak bulurlardı. (Nisa Suresi, 64)
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet
verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle
beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)
Kuran'ın birçok ayetinde ise, peygamberlere itaat edenlerin aslında Allah'a
itaat etmiş oldukları bildirilir. Elçilere başkaldıranlar ise, gerçekte
Allah'a karşı gelmişlerdir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz
çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi,
80)
Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli,
onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak
kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa
gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir. (Fetih Suresi,
10)
Peygamberimiz (sav) de, hadis-i şeriflerinde itaatin önemini hatırlatmış ve
şöyle buyurmuştur:
"Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah'a itaat etmiştir. Kim de bana
isyan ederse muhakkak ki Allah'a isyan etmiştir."17
Allah, Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in müminler için bir koruyucu ve
yönetici olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle Müslümanlar her konuda
Peygamberimiz (sav)'e danışır, onun fikrini ve rızasını alarak bir işe
başlarlardı. Ayrıca aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda, çözüm
bulamadıklarında veya ümmetin güvenliğine, sağlığına, ekonomik durumuna
yönelik bir haber öğrendiklerinde bunları da hemen Peygamberimiz (sav)'e
iletir ve ondan en hayırlı ve güvenli çözüm veya yöntemi öğrenerek
uygularlardı.
Bu, Allah'ın Kuran'da müminlere emrettiği çok önemli bir ahlaktır. Örneğin
Allah bir ayetinde, tüm haberlerin peygambere veya onun kendisine vekil
kıldığı kişilere iletilmesini emretmektedir. Ayette şöyle buyrulur:
Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler.
Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş
olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler' onu bilirlerdi. Allah'ın
üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana
uymuştunuz. (Nisa Suresi, 83)
Bu elbette ki birçok hayrı ve hikmeti olan bir emirdir. Herşeyden önce
Peygamberimiz (sav)'in her emri ve hükmü Allah'ın koruması altındadır.
Dolayısıyla verdiği kararlar daima hayır olur. Ayrıca Peygamberimiz (sav)
ümmetin en akıllı ve hikmetli kişisidir. İnsan her işinde doğal olarak en
ehil, en yüksek akla ve vicdana sahip olan, en çok güvendiği ve emin olduğu
kişiye danışmak, bir haberi sonuç çıkarması için ona götürmek ister.
Peygamberimiz (sav)'in tüm bu özelliklerinin yanında, bütün haberlerin tek
bir kişide toplanmasının bir hikmeti de, bu haberlerin bütününden daha
akılcı ve sağlıklı yorumlar yapılabilecek olmasıdır. Allah bir başka
ayetinde ise, müminlerin aralarındaki anlaşmazlıklarda Peygamberimiz
(sav)'i hakem tutmalarını bildirmiştir. Bu tür çözümsüzlüklerin hemen
Peygamberimiz (sav)'e iletilmesi Allah'ın emridir ve bu nedenle de akla,
vicdana ve adaba uygun olandır. Ayrıca, Peygamberimiz (sav)'in verdiği
hükme gönülden ve hiçbir kuşkuya kapılmadan itaat etmek son derece
önemlidir. Onun verdiği karar o insanın çıkarları ile çelişse de, gerçekten
iman edenler bu durumdan hiçbir burukluk duymaz ve hemen razı olarak
peygamberin hükmüne itaat ederler. Allah bu önemli itaat özelliğini
Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni
hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
(Nisa Suresi, 65)
Peygamberimiz (sav)'in tüm kararlarının daima Allah'ın koruması altında
olduğunu fark edemeyen bazı zayıf imanlı ya da ikiyüzlü kişiler,
Peygamberimiz (sav)'in her konudan haberdar olarak bilgilendirilmesine
karşı çıkmış ve bu konuda fitne çıkarmaya çalışmışlardır. Bu durumun
bildirildiği ayet şöyledir:
İçlerinden Peygamberi incitenler ve: "O (her sözü dinleyen) bir kulaktır"
diyenler vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman
eder, mü'minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir.
Allah'ın elçisine eziyet edenler... Onlar için acı bir azab vardır." (Tevbe
Suresi, 61)
Bu kişiler imanın özünü kavrayamadıkları ve Peygamberimiz (sav)'i takdir
edip tanıyamadıkları için onun herşeyden haberdar olmasını cahiliye
zihniyeti ile değerlendirmişlerdir. Çünkü cahiliye insanları sahip
oldukları bilgileri hayır, güzellik, insanların iyiliği ve güvenliği için
kullanmazlar. Onlar bunu ancak dedikodu ve fitne için kullanır, insanları
birbirine düşürmeye, tuzaklar kurmaya çalışırlar. Oysa, Peygamberimiz (sav)
kendisine gelen her haberle hem Müslümanların hem de koruması altındaki
diğer insanların güvenliğini, sağlığını, huzurunu sağlamış, olası
tehlikeleri bertaraf ederek, müminlere kurulan tuzakları bozmuş, iman
zaafiyeti içinde olanları tespit ederek onların imanlarını güçlendirecek
önlemler almış, müminleri zayıflatacak, şevklerini kıracak tüm ihtimallerin
önünü kesmiş, müminlere güzellik ve hayır getirecek türlü yöntemler
belirlemiştir. Bu nedenle Allah ayetlerde onun, "bir hayır kulağı" olduğunu
bildirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in her sözü, her kararı, her önlemi
müminlere ve aslında tüm insanlara hayır ve güzellik getirmiştir
Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allah'a,
meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "İşittik ve itaat ettik.
Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler.(Bakara
Suresi, 285)
PEYGAMBERİMİZ (SAV) İNSANLARIN VİCDANLARINI ETKİLEYECEK ŞEKİLDE HİKMETLE
UYARIP KORKUTMUŞTUR
Peygamber Efendimiz, kendisine Kuran vahyedildikten itibaren hayatı boyunca
insanları Allah'ın dinine çağırmış, onlara doğru yolu göstererek rehberlik
etmiştir. Kuran'ın bir ayetinde Peygamberimiz (sav)'in şöyle hitap etmesi
bildirilir:
De ki: "Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve
bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."
(Yusuf Suresi, 108)
Kuran ayetlerinden anlaşıldığı üzere Peygamberimiz (sav) insanları uyarıp
korkuturken ve onlara Kuran'ı, güzel ahlakı öğretirken birçok zorluklarla
karşılaşmıştır. Herkes hidayet ehli olmadığı için, kıskançlığından,
kininden, öfkesinden dolayı Peygamberimiz (sav)'e zorluk çıkaranlar,
söylediği sözü kavrayamayanlar, anladığı halde ağırdan alanlar,
Peygamberimiz (sav)'in söylediklerine inandım dediği halde gerçekte
inanmayıp iki yüzlü davrananlar ve benzeri kötü ahlak gösterenler olmuştur.
Peygamberimiz (sav) bunlara rağmen hiçbir zaman yılmadan dini anlatmaya
büyük bir kararlılıkla devam etmiştir. Bu kişilerin tavırları bir ayette
şöyle açıklanır Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle
karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise,
size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin
ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
(Al-i İmran Suresi, 119)
Peygamberimiz (sav)'in, münafıklara karşı tavrı ve kararlılığı ise ayette
şöyle bildirilir:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler;
fakat (Müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkar
edenler vardır. De ki: "Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak
koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır."
(Rad Suresi, 36)
Peygamberimiz (sav) münafıkları uyarmaya devam etmiş, dine ve kendisine
karşı düşmanlık beslemelerine rağmen belki vazgeçerler ve hidayet bulurlar
diye onlara dini en etkili şekilde anlatmıştır. Münafıkların Peygamberimiz
(sav)'in anlattıklarına karşı gösterdikleri tavır ise Nisa Suresi'nde şöyle
haber verilir:
Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne
sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut'un önünde muhakeme olmayı
istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da
onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve
elçiye gelin" denildiğinde, o münafıkların senden kaçabildiklerince
kaçtıklarını görürsün. (Nisa Suresi, 60-61)
Münafıkların bu iki yüzlü tavırlarına rağmen Peygamberimiz (sav) onlara
öğüt vermiş, onların vicdanlarını etkileyerek, doğruyu görmelerini
sağlayacak şekilde onlarla konuşmuştur. Bir ayette şöyle buyrulur:
İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan
yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici
söz söyle. (Nisa Suresi, 63)
Kendisine düşman olan insanlara öğüt vermek, hatalarını açıkça söyleyerek
onları doğru yola çağırmak elbette ki güç bir sorumluluktur. Ancak,
Peygamberimiz (sav) gibi Allah'a dayanıp güvenen, hidayeti verenin Allah
olduğunu bilen, insanlardan değil sadece Allah'tan korkup sakınan bir insan
için, her işte olduğu gibi bunda da Allah'ın yardımı ve kolaylıklar vardır.
De ki: "Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve
bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim."
(Yusuf Suresi, 108)
Allah Kuran'da birçok ayetinde sapıklık içinde olan insanları doğru yola
iletmek, onları arındırmak ve onlara ayetlerini öğretmek için elçilerini
gönderdiğini bildirmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi Peygamberimiz
(sav) Allah'ın kendisine verdiği bu sorumluluğu büyük bir sabır, şevk ve
kararlılıkla hayatı boyunca sürdürmüştür. Vefatına çok yakın bir zaman kala
yaptığı Veda Hutbesi'nde dahi Müslümanları eğitmeye ve onlara öğüt vermeye
devam etmiştir.
Allah'ın Peygamberimiz (sav)'e verdiği bu güzel sorumluluklar ayetlerde
şöyle bildirilir:
Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak,
size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi
gönderdik. (Bakara Suresi, 151)
Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber
göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları
arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar
apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Al-i İmran Suresi, 164)
O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları
arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi
gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde
idiler. (Cuma Suresi, 2)
Allah bir ayetinde, Peygamberimiz (sav)'in öğütlerinin, hatırlatma ve
uyarılarının inananlar için "hayat verecek şeyler" olduğunu bildirmektedir.
Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a
ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi
arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız. (Enfal
Suresi, 24)Bu nedenle Peygamberimiz (sav)'in çağrı ve öğütleri herhangi bir
insanın çağrısı gibi değildir. Bu çağrılara uymak, insanın dünyada ve
ahirette kurtuluşu demektir. Peygamberimiz (sav)'in her çağrısında insanı
kötülüklerden, zulümden, karamsarlıktan, azaptan kurtaracak hikmetler
vardır. Peygamberimiz (sav)'in her öğüdünde Allah'ın ilhamı ve koruması
olduğu için, samimi bir Müslüman bu öğütlere gönülden teslim olarak,
hidayet bulur.
Peygamberimiz (sav)'in günümüze ulaşan sözlerinde onun müminlere verdiği
güzel öğütler de bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi sahabesi Muaz (r.a)'a
verdiği öğüttür. Ona şöyle söylediği aktarılır:
"Muaz! Sana Allah'tan korkmanı, sözün doğrusunu söylemeni, sözünde durmanı,
emaneti yerine getirmeni, hıyanetten uzak kalmanı, komşu hakkını korumanı,
yetime acımanı, tatlı sözlülüğü, bol bol selam vermeni, işin iyisini
yapmanı, az tamahkarlığı, imana sarılmanı, Kuran'ı derinliğine anlamanı,
ahiret sevgisini, hesaptan korkmanı, tevazu kanatlarını indirmeni tavsiye
ederim.
Muaz! Seni hikmet sahiplerine sövmekten, doğru söyleyene yalan söylemekten,
günahkara boyun eğmekten, adaletli bir hükümdara baş kaldırmaktan,
yeryüzünde fesat çıkarmaktan men ederim.
Muaz! Sana her taşın, ağacın ve duvarın yanında nerede olursan ol Allah'tan
korkmanı işlediğin her günahın ardından gizlisine gizli, aleni olanına da
aleni tevbe etmeni tavsiye ederim."18
Peygamber Efendimiz, yakınlarını ve Müslümanları böyle eğitmiş ve onları
her zaman güzel huylu olmaya çağırmıştır.Allah, iman edenlerin velisi
(dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr
edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar.
İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.
(Bakara Suresi, 257).Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud
kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin
haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki
Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine
zulmediyorlardı.
(Tevbe Suresi, 70)
İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı
sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları
da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. Yoksa kötülükleri
yapanlar, bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar?
(Ankebut Suresi, 2-4)PEYGAMBERİMİZ (SAV) KONUŞMALARINDA DAİMA ALLAH'I
TESBİH EDERDİ
Peygamberimiz (sav), Allah'ın "… Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir
et" (İsra Suresi, 111) ayetiyle bildirdiği emrine uygun olarak bir konuyu
anlatırken, müminlere öğüt verirken, insanlara seslenirken veya dua
ederken, hep Rabbimizi en yüce ve en güzel isimleri ile anar, O'nun gücünü,
üstünlüğünü ve büyüklüğünü zikrederdi. Allah, peygamberimiz (sav)'e,
insanlara nasıl hitap etmesi gerektiğini şu ayetlerle bildirmiştir:
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini
alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin.
Geceyi gündüze bağlayıp-katarsın, gündüzü de geceye bağlayıp-katarsın;
diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine
hesapsız rızık verirsin." De ki: "Sinelerinizde olanı -gizleseniz de, açığa
vursanız da- Allah bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir.
Allah, herşeye güç yetirendir." (Al-i İmran Suresi, 26-27-29)
De ki: "… Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O,
ayırt edenlerin en hayırlısıdır." (Enam Suresi, 57) De ki: "Ey insanlar,
ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Ki
göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur, O
diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman
edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki
hidayete ermiş olursunuz. (Araf Suresi, 158)
De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için
bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden
önce, elbette deniz tükeniverirdi. (Kehf Suresi, 109)
De ki: O Allah, birdir. Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir,
hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve
hiçbir şey O'nun dengi değildir. (İhlas Suresi, 1-4).Kim Allah'a kavuşmayı
umuyorsa hiç şüphesiz Allah'ın (tespit ettiği) süresi
yaklaşarak-gelmektedir. O, işitendir, bilendir.
(Ankebut Suresi, 5)
Kim cehd ederse (çaba gösterirse), yalnızca kendi nefsi için cehd etmiş
olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir.
(Ankebut Suresi, 6).Peygamberimiz (sav), bir Müslümana öğüt verirken de ona
önce Allah'ın yüceliğini hatırlatmış ve şöyle demiştir:
"Allah'tan başka ilah yoktur, o tektir, şeriksizdir. Arz ve semanın mülkü
O'na aittir. Bütün hamdler O'nadır, O herşeye kadirdir." de... Taşlanmış
şeytandan Allah'a sığın."19
Peygamber Efendimizin her halini, ahlakını ve takvasını kendisine örnek
edinen, Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uyan her müminin
konuşması da, insanlara Allah'ı, O'nun gücünü ve büyüklüğünü hatırlatan,
daima Allah'a çağıran, insanlara Allah'ı sevdiren ve O'ndan korkup
sakınmalarına vesile olan bir üslupta olmalıdır. Müminin her konuşmasında
Allah'ı unutmadığı, her zaman Rabbimize yöneldiği belli olmalıdır.
Peygamberimiz (sav), müminlere her zaman Allah'ı sevmelerini ve kendisini
de Allah'ı sevdikleri için sevmelerini öğütlemiştir. Bir hadiste şöyle
bildirilmektedir:
"Size vermekte olduğu nimetlerinden ötürü Allah'ı sevin, beni de Allah beni
sevdiği için seviniz."20
PEYGAMBERİMİZ (SAV) BİR "MÜJDELEYİCİ" İDİ
Allah "Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir
uyarıcı olarak gönderdik" (Ahzab Suresi, 45) ayetinde Peygamberimiz
(sav)'in bir müjde verici ve uyarıcı olduğunu bildirmektedir. Peygamberimiz
(sav), insanları hem cehennem azabına karşı uyarıp korkutmuş, hem de onları
dünyada iyilerin daima üstün geleceği, ahirette ise sonsuz cennet hayatı
ile müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav)'in bu özelliği Kuran ayetlerinde
şöyle bildirilir:
Şüphesiz Biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kuran) ile
gönderdik. Sen cehennemin halkından sorumlu tutulmayacaksın. (Bakara
Suresi, 119)
Biz onu (Kuran'ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca
bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. (İsra Suresi,
105)
Gerçekten o (Kuran), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. Onu Ruhu'l-emin
indirdi. Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
(Şuara Suresi, 192-194)
Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak
gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar. (Sebe Suresi,
28).Peygamberimiz (sav)'i örnek alarak onun sünnetine uyanlar da onun gibi
insanları uyaran ve onlara müjdeler veren kişiler olmalıdırlar. Nitekim
Peygamberimiz (sav) de ümmetine müjde verenlerden olmalarını şöyle
buyurmuştur:
"Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle
iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin."21
Müjde vermek, müminlerin şevk ve heyecanlarını artırır, yaptıkları salih
amellerde daha gayretli ve başarılı olmalarına vesile olur. Yaptığı işi,
karşılığını cennette bir güzellik olarak alacağını umarak yapan kişi,
elbette ki işini monotonluk içinde, bir alışkanlıkla veya mecburiyetten
yapan kişiden çok daha farklı bir ruh hali ve tavır içinde olacaktır.
Allah, bu nedenle Peygamberimiz (sav)'e "Müminleri hazırlayıp-teşvik et"
(Nisa Suresi, 84) şeklinde buyurmuştur.
Allah bir başka ayetinde ise, "Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için
Allah'tan büyük bir fazl vardır" (Ahzap Suresi, 47) şeklinde bildirir.
Allah'ın emrine ve Peygamberimiz (sav)'in ahlakına uyan her mümin, tüm
Müslümanları müjdelemek ve onları teşvik ederek şevklendirmekle sorumludur.
Olumsuz konuşmalar yapmak, kolay olan işleri zor gibi gösterip müminleri
yıldırmaya çalışmak, güzellikleri, Allah'ın Kuran'da verdiği müjdeleri
unutturarak Müslümanları gaflete sürüklemek Müslümanca bir tavır değildir.
Kuran ahlakına uygun olan, Peygamberimiz (sav) gibi, Allah'ın Müslümanlara
vaat ettiği güzellikleri sık sık hatırlatmak ve onları hep canlı ve şevkli
tutmaktır.
Peygamberimiz (sav)'e müjdelemesi emredilen konulardan biri Allah'ın
günahları bağışlayan olmasıdır:
... De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım.
Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları
bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Zümer Suresi, 53)
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam
olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir
cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse
şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Enam Suresi, 54)
Diğer bir müjde konusu ise cennettir:
De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için
Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan
cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları
hakkıyla görendir." (Al-i İmran Suresi, 15).(Ey Muhammed) iman edip salih
amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar
akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her
yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara,
(dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler
vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.
(Bakara suresi, 25).PEYGAMBERİMİZ (SAV), KAVMİNE KENDİSİNİN DE BİR İNSAN
OLDUĞUNU HATIRLATMIŞTIR
İnkar edenlerin temel özelliklerinden biri, kibirleridir. Bu kibirleri
nedeniyle Allah'ın elçilerine itaat etmeyi reddetmişler ve itaat etmemek
için türlü bahaneler öne sürmüşlerdir. Bu bahanelerinden biri ise, elçilere
ancak insanüstü bir varlık olurlarsa itaat edeceklerini söylemeleridir.
Peygamberimiz (sav) ise kavmine, kendisinin Allah'a kul olan bir insan
olduğunu, onların bu beklentilerinin yersiz olduğunu ve kurtuluşa ermek
için Allah'a yönelmelerini söylemiştir. Bu konudaki Kuran ayetlerinde
Allah, Peygamberimize şunları söylemesini emretmiştir:
De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca
bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine
kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç
kimseyi ortak tutmasın." (Kehf Suresi, 110)
De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler
olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." De
ki: "Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından
gerçeğiyle haberdardır, görendir." (İsra Suresi, 95-96)
Peygamberimiz (sav), kavmine kendisinin de Müslüman olmakla ve Allah'a
itaat etmekle emrolunduğunu ve kendisinin sadece uyarmakla sorumlu
olduğunu, inkar edenlerin tavırlarından sorumlu tutulmayacağını da
bildirmiştir. Bunu haber veren ayetler şöyledir:
(De ki

"Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum
ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. herşey O'nundur. Ve
Müslümanlardan olmakla emrolundum." "Ve Kuran'ı okumakla da (emrolundum).
Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim
sapacak olursa, de ki: "Ben yalnızca uyarıcılardanım." Ve de ki: "Allah'a
hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip
tanıyacaksınız." Senin Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Neml
Suresi, 91-93).
Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne
kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme.
Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.
(Nahl Suresi, 127-128).
Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: "Allah'ın elçilerine verilenin
bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız." Allah,
elçiliğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlu-günahkarlara,
kurdukları hileli-düzenleri nedeniyle şiddetli bir azab ve Allah katında
bir küçüklük isabet edecektir.
(Enam Suresi, 124)
Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet
ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların
'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta
olduklarını kuşatandır.
(Al-i İmran Suresi, 120).PEYGAMBERİMİZ (SAV) MÜSLÜMANLARIN ÜZERLERİNDEKİ
ZORLUKLARI KALDIRMIŞTIR
Peygamberimiz (sav) yukarıda sayılan özellikleri ile, müminlerin
üzerlerinden yük almış, onların akıl erdiremeyecekleri veya zorlukla
yapacakları işlerde onlara yol göstermiştir. Bunun yanında, insanların bir
kısmı kendi kendilerine zulmetmeye, kendilerine zorluk çıkarmaya, kendi
akıllarından kurallar çıkarıp, bu kurallara uyduklarında kurtuluş
bulacaklarına inanmaya çok yatkındır. Tarih boyunca dinlerin tahrif
edilmesinin altında yatan nedenlerden biri de insanların bu özelliğidir.
Birçok topluluk, dinde olmayan kurallar uydurmuş, bunlara uyulduğunda da
takva olacaklarına kendilerini ve insanları inandırmışlardır. Peygamberimiz
(sav)'in en önemli vasıflarından biri ise, insanlar üzerindeki bu kendi
elleriyle oluşturdukları zorlukları kaldırmaktır. Allah bir ayetinde
Peygamberimiz (sav)'in bu özelliğini şöyle bildirir:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları
ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu
(iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal,
murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki
zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler
ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler
bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Ayette bildirilen "ağır yük" ve "zincirler" insanların üzerlerindeki
zorluklardır. Peygamberimiz (sav) ise hem hayatı ile onlara örnek olup, hem
de ayette bildirildiği gibi onları iyiliğe davet edip, kötülüklerden
sakındırarak, insanların üzerlerinden zorlukları kaldırmıştır.
Peygamberimiz (sav)'in en güzel örnek olduğu konulardan biri de takvası
yani sadece Allah'ın rızasını gözeten tavrıdır. Peygamberimiz (sav) sadece
Allah'tan korkup sakındığı ve hiçbir zaman insanların hevalarına uymadığı
için daima en doğru yolda olmuştur. Kuran ahlakının bu özelliği insan için
büyük bir kolaylık ve güzelliktir. İnsanları memnun etmeye, kendini onlara
beğendirmeye çalışan, hem Allah'ın hem de insanların rızasını arayarak,
takdir ve övgü peşinde koşan kişiler için her yaptıkları iş büyük bir
ağırlıktır. Böyle insanlar hem içlerinden geldiği gibi, samimi, özgür
düşünüp davranamazlar, hem de her insanı aynı anda memnun edemeyecekleri
için aradıkları övgü ve takdiri de bulamazlar. En küçük bir hatalarında
bile paniğe kapılır, gözüne girmeye çalıştıkları kişilerin hoşnutsuz
olduklarını gördüklerinde onların saygı ve güvenini kaybetme korkusunu
taşırlar.
Oysa, sadece Allah'ın rızasını gözeten, sadece Allah'tan korkup sakınan
Müslümanlar hiçbir zaman başaramayacakları ve onlara dünyada ve ahirette
sıkıntı ve kayıp getirecek bir yükün altına girmezler. Hiçbir zaman
insanların hoşnutluğu, ne düşündükleri, ayıplayıp kınamaları gibi konularda
hesap yapmazlar. Bu nedenle her zaman rahat ve huzurludurlar. Bir hataları
olduğunda da bunun hesabını sadece Allah'a vereceklerini, sadece Allah'tan
bağışlanma dilemeleri gerektiğini bildikleri için yine bir sıkıntı ve
endişe içinde olmazlar.
İşte Peygamber Efendimiz hem sözleri hem de hali ile müminlere ihlasla
yaşamayı öğretmiş ve bütün insanlık için ağır bir yük olan "insanların
rızasını gözetmeyi" onların sırtından almıştır. Elbette bu, Peygamberimiz
(sav)'in inananların üzerinden kaldırdığı zorluklardan yalnızca biridir.
Hz. Muhammed, bu şekilde dünyada ve ahirette hayır ve güzellik getirecek
pek çok konuda tüm Müslümanlara örnek olmuştur.
Allah, ihlaslı bir insanla, Allah'a eş ve ortaklar koşan kimsenin bir
olmayacağını ayette şöyle bildirmektedir:
Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve
geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile
yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu?
Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
Peygamberimiz (sav)'in, müminlerin üzerlerinden kaldırdığı tek zorluk şirk
değildir. Peygamberimiz (sav), insanlara güç gelen, onlara sıkıntı veren
her türlü zorluğu kaldırmış, onları en kolay ve en güzel olana çağırmış ve
herşeyin çözümünü göstermiştir. Bu nedenle Peygamber Efendimizin sünnetine
uyanlar, huzurlu ve kolay bir hayat yaşarlar. Peygamberimiz (sav)'in bu
konudaki hadis-i şeriflerinden bazıları şöyledir:
"... Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir
olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde
sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki nusret sabırla birlikte gelir,
kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki
kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."22
Zorluk gelip şu kayanın içine girse mutlaka kolaylık peşinden gelip içeri
girer ve oradan zorluğu çıkarır."23 ..
Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve
mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya)
çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
(Tevbe Suresi, 16)
...o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor,
temiz şeyleri
helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini,
üzerlerindeki zincirleri indiriyor...
(Araf Suresi, 157)..
PEYGAMBERİMİZ (SAV) MÜMİNLERE ÇOK DÜŞKÜN VE ŞEFKATLİYDİ
Peygamber Efendimiz çok içli, şefkatli, anlayışlı, sevgi dolu bir insandı.
Dostlarının, yakınlarının, kendisine tabi olan tüm müminlerin maddi ve
manevi her türlü sorunu ile ilgilenir, sağlıkları, güvenlikleri, neşeleri
için tüm tedbirleri alır, onlara koruyucu kanatlarını gerer, imanlarını ve
takvalarını sürekli takviye ederek ahiret hayatlarını düşünürdü.
Peygamberimiz (sav)'in bu tüm insanlığa örnek olan güzel özellikleri
ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek
düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe
Suresi, 128)
"Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger." (Şuara
Suresi, 215)
Peygamberimiz (sav)'in eğittiği müminler de onun güzel özelliklerini
kendilerine örnek aldıkları için, Kuran'da da zikredilerek tüm insanlığa
duyurulan fedakarlıklarda, şefkatli ve merhametli tavırlarda
bulunmuşlardır. Bir ayette müminlerin birbirleri için yaptıkları fedakarlık
şöyle anlatılır:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine)
yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden
dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık
(ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim
nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah
(kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)..
Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve
onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.
(Neml Suresi, 89)
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve
onlara

"Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?"
(denir).
(Neml Suresi, 90)..Peygamberimiz (sav)'in eğittiği ve Kuran ayetlerine
gönülden bağlı müminler, esirlere karşı dahi koruyucu tavırlar
göstermişlerdir. Onların bu örnek ahlakları ayetlerde şöyle bildirilir:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire
yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz;
sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı,
zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz." (İnsan Suresi, 8-10)
Peygamber Efendimiz ashabına da merhametli olmalarını hatırlatmış ve onlara
en güzel örnek olmuştur:
"Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf
ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar
etmeyenlere."24
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez."25
"Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mükabil
verdiğini başka hiçbir şeyle vermez."26
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN MÜMİNLER İÇİN BAĞIŞLANMA DİLEMESİ VE DUA ETMESİ
Peygamberimiz (sav)'in müminlere olan sevgisinin ve düşkünlüğünün bir
sonucu olarak, onların hataları için Allah'tan bağışlanma dilemiştir.
Allah'ın Peygamberimize bu konudaki emirleri ise şu şekildedir:
Ey Peygamber, mümin kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında
bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına
dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan
etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların
biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah,
çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Mümtehine Suresi, 12)
Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın,
hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin
dönüp-dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de. (Muhammed Suresi,
19)
"… Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman,
dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz
Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur Suresi, 62)
Allah Tevbe Suresi'nde ise, Peygamberimiz (sav)'e müminler için dua
etmesini şöyle bildirmektedir:
… Onlara dua et. Doğrusu, senin duan, onlar için 'bir sükûnet ve
huzurdur.' Allah işitendir, bilendir. (Tevbe Suresi, 103)
Ayette bildirildiği gibi Peygamberimiz (sav)'in duası müminler için bir
sukunete ve huzura vesile olmaktadır. Şunu hiç unutmamak gerekir ki, kalbe
huzur ve sukunet veren sadece Allah'tır. Allah, müminlerin velisi,
koruyucusu olarak vekil kıldığı peygamberinin duasını müminlerin rahatlığı,
huzuru için vesile etmektedir. Rabbimizin şefkati, merhameti, müminleri
esirgeyen ve koruyan olması Peygamberimiz (sav)'in ahlakında en fazlasıyla
tecelli etmektedir.
Peygamber Efendimiz bir sözlerinde müminlere dua hakkında önemli bir konuyu
şöyle hatırlatmışlardır:
"İcabetten emin olarak Allah'a dua edin."27.Güzellik yapanlara daha güzeli
ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet,
işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır.
(Yunus Suresi, 26)...PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN MÜSLÜMANLARIN MENFAATİ İÇİN
ALDIĞI SADAKALAR ONLARIN TEMİZLENMESİNE VESİLE OLMUŞTUR
Allah, Tevbe Suresi'nin 103. ayetinin başında, "Onların mallarından sadaka
al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun…" şeklinde
buyurmaktadır. Yani Allah çok sevgili kulu olan Peygamberimiz (sav)'in,
Müslümanların menfaati için aldığı sadakaları vesile ederek, müminleri
temizleyip arındıracağını bildirmektedir. Peygamber Efendimiz Allah'ın
elçisidir ve her sözünde ve her tavrında Rabbimizin emirlerine ve
gösterdiği yola uymaktadır. Peygamberimiz (sav)'in güzel ahlakının ve üstün
tavrının kaynağı, onun şirk koşmadan, başka bir yol gösterici ve ilah
aramadan, her zaman Allah'a yönelmesidir. Allah'ın kendisine buyurduğu her
emri yerine getirdiği için, tüm alemlere örnek, eşsiz güzellikte bir ahlak
ve tavır kazanmaktadır.
Bu gerçek, bütün Müslümanlar için yol gösterici olmalı ve inananlar, sadece
Allah'ın vahyi olan Kuran'a uyarak ve Peygamberimiz (sav)'in öğrettiği
güzel ahlakı yaşayarak, tüm alemlere örnek bir tavır ve ahlak
göstermelidirler...
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların
hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
(Kehf Suresi, 7)...PEYGAMBERİMİZ (SAV) MÜMİNLERLE İSTİŞARE EDERDİ
Peygamberimiz (sav) Allah'ın emrine uyarak, müminlerle istişare eder,
onların fikirlerini alırdı. Bu konunun emredildiği ayet şöyledir:
… Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda
onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz
Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Peygamberimiz (sav), müminlerin de fikirlerini aldıktan sonra, kararını
verir ve sonucu için Allah'a tevekkül ederdi. Unutulmaması gereken çok
önemli bir gerçek, alınan kararların hepsinin Allah katında önceden belli
olduğudur. Allah kaderde her kararı, her kararın sonucunu belirlemiştir.
Bir konu hakkındaki istişare ve sonra konuyu bir hükme veya sonuca bağlamak
ise müminler için bir ibadettir. Peygamberimiz (sav) bu gerçeği bilerek,
müminlere danışmış, kararını vermiş ancak kararın sonucu için Allah'a
güvenerek, Allah'ın en hayırlı sonucu yaratacağını bilmiştir.
İstişare etmek müminler için de güzel ve hayırlı sonuçlar getirebilecek bir
tavırdır. Herşeyden önce, istişare eden kişi tevazulu davranarak güzel
ahlak göstermektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav) ümmetinin içinde en fazla
akla sahip, en basiretli ve en ferasetli olan kişidir. Buna rağmen
çevresindekilere danışması, onların fikirlerini öğrenmesi, onların bir
konuya getirecekleri çözümlerin neler olacağını sorması, onun ne kadar
alçakgönüllü bir insan olduğunun göstergesidir...
Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle
gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa
uğratılmazlar.
(Enam Suresi, 160)
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları,
yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha
güzeliyle ödüllendirir.
(Necm Suresi, 31)..Müminler de, her konuda tevazu gösterip, "bunu benden
iyi zaten kimse bilemez" demeden, diğer kişilere danıştıklarında bunun
hayır ve güzelliklerini pek çok açıdan göreceklerdir. Böylelikle Peygamber
Efendimizin bir tavrını uygulayıp ona benzeyecekler, müminlere
gösterdikleri tevazu ve saygı nedeniyle de Allah'ın ve müminlerin sevgisini
kazanacaklardır. Bütün bunların yanısıra akıllarını beğenmek gibi bir
beladan uzak durmuş olacaklardır. Ayrıca Allah Kuran'da, "… Ve her
bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen va