Büyük Britanya Ordusu ile İrlanda Kurtuluş Ordusu yıllarca çarpıştı. Çok
kan döküldü, binlerce kişi canından oldu.
Sonunda 1998’te “Good Friday Agreement” (Hayırlı Cuma
Anlaşması) denilen Belfast anlaşmasıyla silahlar sustu.
Bu anlaşmanın mimarlarından birisi de Lord John Alderdice idi.
Bu önemli Lord Ankara’ya gelerek emniyet ve terörle mücadele
uzmanlarına deneyimlerini anlatmış ve bir konferans vermiş. Konunun
uzmanlarından Prof. Dr. Scott Atran, Prof. Marc Sageman ve Richard Davis de
bu toplantılarda konuşmuş.
Bence çok da ilginç şeyler söylemişler.
Profesör Sageman terör örgütlerinin eleman kazanma metotları üzerine
çalışan bir uzman kişi. Onun tavsiyesi; sorunun çözümünde kültürel ve
siyasal faktörlere önem verilmesi, Kürt toplumunun duygularına hitap
edilmesi ve devletin bazı konularda sembolik de olsa açılımlar yapması.
En önemsediğim sözü ise Lord Alderdice söylemiş:
“Kürtlerin onuruna hitap edin!” demiş.
İşte ilk adım bu.
Türkiye’de ister Türk, ister Kürt asıllı olsun, herkes onuruna son
derece düşkündür.
Saygı görmek ister, horlanmaktan, aşağılanmaktan, yok sayılmaktan nefret
eder.
Eğer yöneticiler bu psikolojik ortamın sağlanmasına dikkat etseydi, emin
olun ki bu kadar kan dökülmez, bu kadar acı çekilmezdi.
***
Başımdan geçen bir olayı anlatayım sizlere:
Yirmi yıl kadar önce Almanya’da Stuttgart Üniversitesi’nde
konferans veriyordum.
Salon Almanlar ve Türklerle doluydu. Konuşmamın sonunda soru cevap bölümüne
geçildi.
Bir süre sonra arka sıralardan bir grup öğrenci protesto tonunda konuşmaya
başladı:
“Türk kültüründen söz ediyorsunuz. Biz Kürdüz, biz ayrıyız!”
gibi sözler ediyorlardı.
Öfkeli ve tepkiliydiler.
Onlara dedim ki:
“Evet, ben bir Türk sanatçısıyım, Kürt değilim ama Kürt diline ve
kültürüne de büyük bir saygım var. Ehmedê Xanî’leri, Feqiyê
Teyran’ları, Cigerxwin’leri yetiştiren kültür benim de
zenginliğimdir. Ben bir Türk sanatçısı olarak Kürtlerin ayrılmasını
istemem, çünkü hepimiz birden Anadolu’ya aitiz. Yüreğimin, kültürümün
bir parçası kopmuş olur. Yoksullaşırım.”
Ne oldu biliyor musunuz?
Az önce beni protesto eden grup birden alkışlamaya başladı. Konuşma bitince
de yanıma gelip boynuma sarıldılar, gözleri sevgiyle, dostlukla, minnetle
parlıyordu.
Almanların önünde söylediğim sözler, gururlarını okşamıştı.
Sözlerim içtendi, gerçekten düşündüklerimi söylemiştim.
Bu yüzden bana inandılar ve güvendiler.
İşte bütün mesele bu.
Karşılıklı saygı, sevgi. Kimsenin onuruyla, diliyle, kültürüyle oynamamak,
kimseyi aşağılamamak.
Eğer Türkiye bunu yapabilecek devlet adamları yetiştirmiş olsaydı, inanın
ki 50 bin canımızı yitirmezdik.
Ama “Sen yoksun, dilin de yok, ananla kart kurt diye
konuşuyorsun!” derseniz, “Ben varım!” diyenleri de
Diyarbakır Cezaevi’ne koyup işkence ederseniz, sonunda çıldırtırsınız
insanları.
Bütün bunları Atatürkçülük maskesi altında yapmaksa başlı başına bir
facia.
Siz hiç Mustafa Kemal’in “Kürt yoktur, dili kart kurt
dilidir!” dediğini duydunuz mu?
Zülfü Livaneli
____________________
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.