KADIN VE ERKEK
Allahu Teâla şöyle buyurdu:
"Ey insanlar biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye
sizi kabile ve halklara ayırdık."
"Ey insan! Kerim olan Rabbinden seni saptıran nedir?"
"Kahrolası insan ne kadar nankördür. Onu, Allah neden yarattı? Onu bir
meniden yarattı ve takdir etti."
Böylece Allah (c.c.), insana birtakım tekliflerle hitab etmiş, insanı
teklif ve hitaba mazhar kılmıştır. Şeriatları da insan için indirmiş olup,
insanı tekrar diriltecek, insanı muhasebe edecek, cennete ve cehenneme
koyacaktır. Bunun için Allah, kadın ve erkek ayrımı yapmadan insanı
tekliflere mazhar kılmıştır.
Allah (c.c.) insanı, hayvandan farklı muayyen bir fıtrat içerisinde kadın
ve erkek olarak yaratmıştır. Kadın; insan olduğu gibi, erkek de bir
insandır. İnsani özellikler açısından erkek ile kadın arasında fark yoktur.
Hayat kavgasına dalmaları için, Allah (c.c.), onları insanlık vasfıyla
yaratmıştır. Erkek ve kadın olarak, her ikisine de bir toplumda
yaşamalarını takdir etmiştir. İnsan cinsinin devamını, kadın ve erkeğin
birlikteliğine ve her toplumda beraber varlılıklarına bağlı kılmıştır.
Erkek ve kadına birbirinden farklı gözle bakmak doğru değildir. Zira, her
ikisi de bütün insani özelliklerden istifade eden, hayatın engellerine
karşı koyan insandır. Cenabı Allah (c.c.), yarattığı canlı gücün aynısını
her birinde de yaratmıştır. Her birinde, açlık, susuzluk, defi hacet gibi
uzvi ihtiyaçları yarattığı gibi, beka, nevî ve tedeyyün içgüdüsünü
yaratmıştır. Birinde bulunan bu organik ihtiyaçlar ve içgüdüler diğerinde
de vardır. Birinde yarattığı düşünme gücünün aynısını diğerinde de
yaratmıştır. Erkekte bulunan aklın aynısı kadında da mevcuttur. Çünkü,
Cenabı Allah aklı, sadece erkek veya sadece kadın için değil, "insan" için
yaratmıştır.
Ancak; her ne kadar erkeğin nevî içgüdüsü, erkek veya bir hayvanla veya
başka bir şeyle, kadının içgüdüsü de, kadın veya hayvan veya başka bir
şeyle doyuma ulaşabilirse de, insanda yaratılan gayenin tahakkuku yalnızca
erkeğin kadınla, kadının da erkekle doyuma ulaşmasıyla tek şekilde
gerçekleşebilir. Bundan dolayı, erkeğin kadınla, kadının da erkekle olan ve
nevî içgüdüden doğan mevcut ilişkileri garipsenmeyen doğal bir ilişkidir.
Hatta bu, içgüdünün kendisiyle tahakkuk ettiği tek ve asli ilişkidir.
Bundan maksat da cinsin bekasıdır. Eğer her ikisi arasındaki bu ilişki,
cinsel ilişki şeklinde tahakkuk ederse bu durum, garipsenmeyen doğal ve
doğru bir ilişki olur. İnsan türünün bekası için bu ilişki kaçınılmaz bir
olaydır. Ancak bu içgüdüyü sınırsız olarak serbest bırakmak, hem insana hem
de ictimai hayatına zarar verir. Nevî içgüdünün varlığından gaye, insan
türünün bekasını temin edecek olan neslin devamlılığını sağlamaktır. Bundan
dolayı insanın bu duyguya bakışı, insanda bulunan nevî içgüdünün varlık
nedeni noktasında odaklaşmalıdır. Bu hususta erkekle kadın arasında
herhangi bir fark yoktur. Cinsi ilişkide insan doyumu gözetsin veya
gözetmesin doyum neticesinde hasıl olan lezzet, doğal ve gerekli bir
husustur. Bu nedenle, “nevî içgüdüye zevk ve lezzet alma gözüyle
bakmamak gereklidir” denmesi doğru değildir. Tam tersine cinsi
ilişkiden doğan zevk, bakışla ilgili olmayıp insanın tabiatından
kaynaklanan doğal ve kesin bir husustur. Bundan uzak kalınamaz. Zira bundan
uzak kalmak kesinlikle imkansız bir şeydir. Fakat esas mesele, insanın
doyumdan ve bundan hasıl olan gayeden ne anladığıdır. Bu nedenle nevî
içgüdüsü ve insanda bu içgüdünün varlık gayesi hakkında insanda belli bir
mefhumun, anlayışın oluşturulması kaçınılmazdır. Aynı zamanda Allah
(c.c.)'ın insanoğlunda yaratmış olduğu nevî içgüdüsüne özel bir görüş
kazandıracak ve oluşturacak gayenin insanda bulundurulması veya insana
kazandırılması lazımdır. Bu gaye; erkeğin kadın ile, kadının da erkek ile
ilişkisinde ön planda tutulmalıdır. Erkek ile kadının erkeklik ve dişilik
ilişkilerinde, başka bir ifade ile cinsi ilişkiler hususunda, insanda özel
bir bakış oluşturulmalı ki böylece insan fıtratında bulunan nevî içgüdünün
asıl gayesi olan cinsin devamlılığı gerçekleşsin. Bu bakış açısı ile,
insanda bulunan cinsiyet içgüdüsünün asıl gayesi ve içgüdünün doyurulması
gerçekleşmiş olur. Bu mefhumu benimseyen ve kendisinde özel bir bakış açısı
bulunan topluluklarda huzur olur. Ayrıca toplumun kadın ve erkek
ilişkilerine sadece lezzet alma ve yararlanma ile sınırlı olan bakış
açısını, içgüdünün doyumu için zevk almanın ve yararlanmanın doğal ve
gerekli bir iş olduğuna dönüştürmek lazımdır. Bu içgüdünün hedeflendiği
gayeye bu bakışı oturtmak lazımdır. İşte bu bakış, nevî içgüdüsüne
devamlılık kazandırabileceği gibi, bu içgüdünün, yaratılış gayesine uygun
bir şekilde tasarrufunu da gerçekleştirir. Böylece insanın çalışma sahası
genişler ve kendisini mutlu kılacak işlere yönelir.
Bunun için nevî içgüdüsünün tatmin ve doyumunda insanın sahip olacağı bir
mefhum ve gaye bulunmalıdır. Toplumda öyle bir nizam bulunmalıdır ki, cinsi
münasebet fikri, bu nizam içerisinde erimeli ve her değerden üstün tek gaye
olduğu fikri yok olup gitmelidir. Erkek ile kadın arasında birbirine karşı
yardım etme ilişkisi kalmalıdır. Çünkü, kadın erkek yardımlaşması olmadan
cemaatın düzelmesi mümkün değildir. Zira onlar, birbirlerine karşı merhamet
ve sevgi taşıyan adeta iki kardeş durumundadırlar. Bunun için, toplum kadın
erkek ilişkilerine ait görüş ve bakışında her şeyi cinsel ilişkide gören
mefhumları yıkıp bunu, doyum için gerekli ve tabii bir husus olduğuna
dönüştürmek gerekir. Bakışı, kadınlık-erkeklik noktada değil, toplumun
maslahatının hedef alındığı noktasında odaklaştırılmak gereklidir. Bu
ilişkilere, şehvet ve yararlanma duyguları yerine Allah korkusu (takva)
hakim olmalıdır. Bunu yaparken, insanın cinsi arzu ve istekleri de göz
önünde bulundurulmalıdır. Ancak bu arzu ve isteklerin tatmini, cinsin
bekasını gerçekleştiren, müslümanı en üstün fazilet örneği haline getiren
meşru bir yararlanma durumuna getirmelidir. Bu da Allah-u Teâla'nın
rızasını kazanmaktır.
Kur'an-ı Kerimde, nevîn bekasıyla ilgili olarak insanın içgüdüsünü hedef
alarak, evliliği anlatan birçok ayetler nazil olmuştur. Bu ayetler cinsi
içgüdünün yaratılışının evlilik, yani nevîn bekası için olduğunu
açıklamaktadır. Yani Allah (c.c.); evlilik için bu duyguyu yaratmıştır. Bu
hususu, çeşitli ve değişik üsluplar içerisinde beyan etmiştir. Ta ki,
toplumun kadın erkek ilişkilerine bakışı cinsi birleşime göre değil,
evlilik esasına göre sağlansın. Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve
her ikisinden de birçok erkek ve kadın yaratan Rabbinizden korkun."
"Sizi bir candan (Ademden) yaratan, bundan da (gönlü) kendisine (yatıp)
ısınsın diye, eşini yapan O'dur (Allah'tır). Vakta ki o, (eşini) örtüp
bürüdü, o da hafif bir yük yüklendi de (bir müddet) bununla gidip geldi.
Nihayet (gebeliği) ağırlaşınca ikisi de Rab'lerine şöyle dua ettiler. Eğer
bize düzgün (yaratılışı tam) bir çocuk verirsen her halde şükredenlerden
olacağız."
"Andolsun ki Biz, senden önce de birçok elçiler gönderdik; onlara da
zevceler ve evlatlar vermişizdir..."
"Allah sizin için nefislerinizden zevceler yarattı. Size zevcelerinizden
oğullar ve torunlar verdi."
"Nefislerinizden sizin için, kendileriyle sükunete eresiniz diye eşler
yaratıp, aranızda merhamet ve sevgi yaratmış olması onun ayetlerindendir."
"Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah; nefislerinizden sizin için eşler
yarattı."
"Hakikaten meniden (rahme) döküldüğü zaman erkek ve dişi iki çifti O
yarattı."
"Sizi çift çift yarattık."
Böylece Allah (c.c.), erkek ve dişiyi yaratma hususunu, evlilik konusuna
tahsis ediyor. Kadın ile erkek arasındaki ilişkilerin, evlilik esasına göre
olması gerektiğini, yani neslin devamının sağlanması olduğunu iyice
yerleştirmek için, bunu defalarca muhtelif yerlerde tekrarlıyor.