Her gün değişen ve incir kabuğunu doldurmayan bir
sürü kavram tartışmasının anaforunda
sürüyor ülkemizde hayat.
Kaç kuşak daha sürecek kavramlar üzerine
tartışmalar bu ülkede diye
düşündükçe üzülüyorum. Biz daha
kavramlar üzerinde uzlaşamadık, ileri toplumlar birlikte
yaşama kültürünü bir sanat haline
dÖnüştürdüler. Yazık!
Daha birkaç gün Önce taksimde yaşananlara bakın.
Nedir mesele: Tam bir kÖr dÖvüşü. Ne
hükümetin ne de sendika temsilcilerinin ağzından
emeğe dair yeni bir sÖylem duydunuz mu? Taksime
çıkarız-çıkarmayız kavgası, adeta bir
kayıkçı kavgası şeklinde sürdü durdu.
Bir yanda sendika ağalarının emek
sÖmürüsü devam ederken diğer yanda sosyal
hakları zayıflatılan işçilerin
sıkıntıları olduğu gibi duruyor.
‘’Mağdur Edilmiş Kavramlar-Emek’’ isimli
yazımda belirttiğim gibi, ,sÖzüm ona, emeği
savunduklarını iddia eden şarlatanlar, sosyal güvenlik
yasasına boyun eğmelerinin ezikliğini, taksime
çıkıp dostlar alış-verişte gÖrsün
türünde mitingle kurtaracaklardı. Olmadı. Toplasan 500
kişiyi bulmayacak işten kaytaran kuru kalabalık, 30 bin tane
polisin saldırısına uğradı. Bu tiyatrodan kim mi
karlı çıktı? Yine komprador burjuva tabi ki! Emeği
sÖmürmeye devam edecekler.
Tekrar ediyorum: Emeğin temsili sendika ağalarına ve
profesyonel siyasetçilere kaldıkça kÖlelik düzeni
bitmez.
Peki ya başÖrtüsü konusu…
Örtünmek adına ülkemizde ahkam kesenler kimler?
Bir tesettür firmasının 3 eşli sahibi mi bu misyonun
takipçisi?! Kim bu tacir? Neyi pazarlıyor? Neden İslami
konularda konuşuyor? Markasının reklamını mı
yapmak gayretinde yoksa kendisini din alimi mi sanmakta? İşte
manzara, buyurun, işte gÖrün, Müslümanlık
adına kimler ne pazarlıklar yapıyor ne paralar
kazanıyor ve ne işler açıyorlar samimi
Müslümanların başına!
Ya vakit yazarına ne demeli? ‘’Fazla
yardımseverliğin(!) sonu bÖyle olur’’ mu demeli
yoksa ‘’komplo’’ mu? Tabi bu durumda, Vakit
üzerinden (sanki Müslümanlığın temsilcisi
Vakit ve yazarlarıymış gibi) İslam ve çok
eşlilik üzerine, kendimi bildim bileli manipüle edilen
konuları tekrar ısıtıp gündeme getirmek
düştü malum art niyetli çevrelere!
İslam hukuku denince, her seferinde, sadece, birden fazla eş
alma imkanı getiriliyor bu art niyetli çevrelerce insanların
aklına! Konuyu hep mecrasından saptırarak sunuyorlar.
İslam’ın Özüne tamamen aykırı
anlatılıyor mesele. Oysa, Kur’an, sünnet, icma,
kıyas gibi İslam’ın dÖrt temel
kaynağından Ömürlük araştırmalar yaparak
yazılan milyonlarca İslam eseri var. Milyonlarca eser,
milyonlarca konu var. Gelin gÖrün ki İslam’da sadece
başÖrtüsüne ve evliliğe ilişkin
hükümler varmış gibi dar bir çerçevenin
dışına çıkılmıyor.
İslam’ın evrensel mesajları nerede? Nerede
yüksek ahlak Öğretisi? Nerede olgun insan olma hedefi?
İmam Azam’ın faiz olur endişesiyle
alacağını almaya gittiği borçlusunun evinin
çatısının gÖlgesinde beklemeyip güneşte
duruşundaki incelik neden hiç sunulmaz ki?
DÖnelim şimdi bambaşka bir konuya, yeni şehirli elit
(!) düşüncenin kimin eliyle topluma sunulacağı
sorunsalına? Siyasal elitin gerçekleştiremediği politik
açılımı aysun kayacı mı başaracak
dersiniz? Bu hanım kızımız mı aristokratik
bakış açısıyla memleketimizi aydınlatacak?
Kim gÖrevlendirdi acaba zavallıyı? Bu konuda en
güzelini Tuna Kiremitçi yazdı aslına bakarsanız:
‘’Aysun kayacıyla temsili demokrasiyi tartışmak
istiyorum!’’ dedi içtenlikle. Bizden
tavsiye,’’tahammülde zorlanırsın sevimli Tuna,
sen bile zorlanırsın’’ Başka sÖze ne
hacet!?
Bütün bu akıl almaz gelişmelerin ortasında
cinnet üzerine cinnet geçiren insanlarımızı ne
yapacağız peki? Kim tedavi edecek toplumsal
travmalarımızı? GÖzünü kırpmadan
annesini kesen eğitimli gençlere ne diyeceğiz? Toplumda
yükselen şiddetin Önüne nasıl geçeceğiz?
Adli tıp hocası, otopsi dersine girmekten ürküp
dışarı çıkmaya çalışan
Öğrencisine sormuş: ‘’kızım
nereye?’’ ‘’hocam bu cesetten korktum’’
hoca demiş ki ‘’kızım cesetten korkma,
cansız. Dışarıdan kork çünkü katil
dışarıda bir yerlerde’’
Velhasıl, toplumsal işleyişin ritmi bozulduğunda
bireylerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkileri
sağlıksızlaşır, travmatik hal alır. Sokaklar
güvensizleşir, siyasal alan tıkanmalar yaşar. Kafalar
karışır, dengesizlikler artar.
Bizim toplumuz için bu hale şaşırmamak lazım.
YÖneticileri yani çÖzüm makamındakileri kronik
şikayet hastalığı vakası olan ülkenin ciddi
–çok ciddi- sorun içinde olduğunu sÖylemek
yanlış olmayacaktır.
Sahi ya; bizim ülkenin başbakanı kim?
GEL DE YAZ!