|
Junior Member  Cevaplar: 30 kayıt olmuş: 25/10/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 25/6/2009 Saat 14:22 |
|
|
Özlemek denince ilk aklıma gelen kolalı jelibonlar
olur hep. “Bir pakette sonsuz jelibon olsa” derdim
küçükken. Ağzıma atınca patlayan
sakızlar… Deli gibi sağa sola koşarak yakar top
oynamak. İkinci dondurmada fırça yemek anne babadan.
Yazlıkta bir grup “küçük” olarak defalarca
ev-bakkal arası koşturduğumuz anlar.
Sonra kışın bahçeye çıkamayınca
pencerenin arkasından bakıp da yazı Özlemek. “Bir
an Önce yaz gelsin.” deyip de bisiklete bineceğim anı
hayal etmek. Akşam mahallede yarım saat daha fazla kalabilmek
için karın ağrısı çekmek. Sevdiğimiz
dersi Özlemek. Uzaktayken kavuşmayı Özlemek.
KÖfte-patates ikilisini Özlemek.
Özlemek çocukken hep güzelliklerle ve heyecanlarla
dolu olmuş.
Yıllar geçtikçe Özlem yük katmış
anlamına. Daha mantıklı daha ağır duygular girince
hayatımıza Özlemek bir iç geçirişe kadar
gelmiş. Hafta içi günlerde Cuma’yı beklemek ve
hafta sonuna Özlem duymak olmuş.
Özlem duygularla daha iz bırakır olmuş
sonralarda. Paylaşılan güzel zamanların,
heyecanların ve ardında iz bırakan tüm anların bir
bütünü gibi büyür olmuş Özelden genele.
Özlem denince aklıma balonlar gelir bir de.
Bazen Özlemlerimiz bir balonu ipinden tutarak bakmaktır ona
aşağıdan. İpini bırakınca elimizden uçup
gider ve gitgide yükselir. Yükseldikçe uzaklaşır
ama uzaklaştıkça küçük gelmeye başlar
gÖzümüze. Ve koskoca gÖkyüzünde birkaç
dakika sonra gÖremeyiz bile artık ne rengini ne kendisini.
Kavuşmak varsa sonunda Özlemin, ona ulaşana kadar
geçeceğimiz basamaklardan daha hızlı çıkmak
isteriz. Biri olsa da arkadan ittirircesine hız katsa bize.
Özlediğimiz şeye olan kavuşma
inancımızdandır koşarkenki
hızımızın artışı. Bazen ise
içimizden Öyle çok şey gÖtürür ki,
ertesi sabah uyandığımızda birkaç yük birden
ağırlaştığımız bile olur.
İki ucu keskin bıçaktır benim Özlemim.
Güldüğüm bir an sanki sırtıma bıçak
saplanırcasına varlığını kafama vurur.
“Unutma” der. Zaten unutamam ki! ! !
Bir akşam sahilde yürümektir Özlemim sana
sımsıkı elele. Akşam olsa da sesini duysam diye
zamanın akışını istememdir.
“Yatıcaz-kalkıcaz-yarın olacak-buluşacaz”
diye heyecanlanmaktır. Yanımda olduğunda
“yakındaki uzak” oluşundur. Ortak kurulan bir hayali
paylaşmaktır manzaralı bir yolda arabayla giderken.
“Canım” kelimesidir yüreğimden
çıkarcasına. “Sana bir şey olursa yaşayamam
ben” demektir.
Arkandan bakmaktır el sallamak için. GÖzlerine bakmak
değil içine akmaktır çoğu zaman. Bir an
kapalı olsa da gÖzüm açtığımda
yanımda gÖrmektir seni.
Işığı kapatıp kahvenin fincanda
kÖpürmesini beklemektir beraber. Elime yapışan
sakızı çıkarmaktır. İçine sıcak
suyu koyduğunda rengi değişen bardağında beni
hatırlayacağını düşünmemdir.
Ve benim sana olan Özlemim: “Asıl ben seni çok
Özlemişim.” deyişinin yanına o hayali
çiçeği eklememdir. Biraz senden biraz benden. Bugün
seni Özlüyorsam bil ki asıl olan içimdeki sestir.
İnsanı mum gibi içine eriten Özlemler de yaşanmak
içinse, o mum bitip mecburen sÖnene kadar yaşanacak
demektir.
Ozlemek; uzaklara dalmaktir
Cok uzaklara...
Ozlemek; umit etmektir
Hayal etmek basarmanin yarisidir misali.
Ozlemek; slKlLmaktir
Bazen yalnizligindan, bazen ise etrafindaki gereksiz kalabaliktan.
Ozlemek; haykirmaktir
Sesin kisilircasina ozledim diye bagirmaktir.
Ozlemek; kizmaktir
Bazen ozlemine neden olanlara, bazen ise kadere çaresizce.
Ozlemek; yanilmaktir
Gece yarisi kalktiginda, herseyin bir ruya oldugunu anladiginda mesela.
Ozlemek; sabretmektir
Usanmadan safagi gozlemektir
Yillari, aylari, haftalari, gunleri, saatleri, dakikalari hatta
saniyeleri kovalamaktir.
Ozlemek; yasamaktir
Yalnizliga inat mucadele etmektir
Ozlemek; kavusmaktir
Bir daha ayrilmayacasina... Hayal bile olsa.
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 25/6/2009 Saat 19:38 |
|
|
Bir özlemek ki anlatılır gibi değil canım...
Denizin hırçın dalgalarından korunmaya
çalışan
istiridye, derinlerdeki bir kayaya sıkı sıkıya
bağlanıp,
yalnızlığı için yıllarca
gözyaşı dökerken,
farkında olmadan siyah bir inci büyütür
içinde...
Nefes almak için ağzını açıp kapatırken,
oralardan geçmekte olan bir balık,
istiridyenin içindeki siyah inciyi görür ve
ona aşık olur…
Haftalarca, aylarca istiridyenin etrafından ayrılmaz…
Bir an olsun, bir defa olsun, siyah incisini görebilmek
için oraları mekan beller…
Günlerden birgün, bir inci avcısının gelmesiyle,
balığın hayalleri altüst olur…
Hisseder balık avcının aradığı da tam
öyle bir siyah incidir
Avcı, kayaların üzerindeki istiridyeleri teker teker
söküp elindeki sepete doldurur ve suyun yüzüne
yönelir...
Balık , onunla mücadele edecek güçte
olmadığının farkındadır, son bir hamleyle
kendini avcının sepetinin içine atar;
"Sevdiğinden ayrılmaktansa, ölümü tercih eder
“
...
"Masal bunlar" der ve kitabı kapar kadın, ayracı
sayfaların arasına koyar.
Gözlerinden uyku akmaktadır; başını rahat,
yumuşak yastığa gömer, sessiz, sıcak,
lacivert gecenin koynunda, rüyasız derin bir uykuya dalar..
...
Düş mü, gerçek midir?
Bilemez kadın...
Birdenbire; bir gölge belirir başucunda...
Bir el değer omuzlarına, bir nefes dolaşır
yüzünde...
ĞÂÂsmini çağıran bir fısıltı duyar
Sıcak gecenin inadına; terli bedenini nemli, ılık bir
rüzgar okşar...
Kocaman oda küçülür, yatak daralır…
ĞÂÂkirciktedir kadın; Uyansa mı, uyanmasa mı?
Oysa “Aynı rüyayı tekrar görmek mümkün
değildir" bilir...
...
Sessizce kalkar, çıplak ayaklarını serin zeminde
sürükler…
Ayışığı, evin koridoruna, odaların
duvarlarına kadar sızmıştır.
Balkona çıkar, soğuk, ıslak korkuluklara dayanır,
derin bir nefes alır...
Їiğ düşmüştür yasemine,
hanımeline; gecenin lacivert rengiyle harmanlanmış
baygın bir koku
dolaşır teninde...
Dolunay tüm görkemiyle orada dururken, gökte yüzlerce
yıldız göz kırparken ve şehrin
ışıkları
hemen şuracıktayken; hem böyle kalabalık, hem bu denli
yalnız olabilir mi insan?
Gecenin sesi, eskilerden bir şarkıya dönüşür
derin sessizlikte;
"Fikrimin ince gülü/ Kalbimin şen bülbülü
O gün ki gördüm seni / Yaktın ah yaktın beni"
Beklenmedik bir zamanda gelmiştir melĞ¢nkoli...
"Hoşgeldin Hüzün" der kadın,
hüzünlenerek...
Kendisi de şaşar; nasıl arabesktir bu gece, nasıl
tamamlanmamış, nasıl da yitiktir...
Zihninde sevmelere dair el değmemiş dizeler dolanır.
Kuytulara saklanmış yasak sözcükler gelir dilinin
ucuna...
Gökyüzünde bir mektup karalayıp ucunu yakar,
gönderir ayışığıyla (!)
Ve şöyle yazar son satırlarına:
Bir özlemek, bir özlemek ki anlatılır gibi
değil...
Böyle özlemek, görülmüş şey
değil!
....
Sevgili Fatma ĞÂÂyibilgin den
|
|
Ziyaretçi 
|
 |
Yazılış Tarihi: 26/6/2009 Saat 05:45 |
|
|
Sevgili yayla_cicegi neydi özlemek diye konuyu açtın ne
güzel..
ĞÖnce sevgili Fatma ablanın yazısı ile cevap
verdim… aslında özlemek daha da farklı bişi
galiba diye düşünmekten de kendimi alamadım…
''Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar onu ĞÂÂstanbul
diye toprağa kondurmuşlar'' ne oluyor bana kendimi Necip
Fazıl'dan Canım ĞÂÂstanbul şiirini dinlerken buldum.
ĞÂÂstanbul krizim tuttu yine, kimseyi kıskanmam ama
ĞÂÂstanbul'u kıskanırım, o görkemini,
yıkık surlarını, iki boğazın kadeh
tokuşturmasını fena kıskanırım...
Her gittiğimde yine, yeniden aşık olurum...
Bir boşluk bulsam bir yere gitmeme planımı
değiştirip, rotamı ĞÂÂstanbula çeviriyorum.
ĞÂÂstanbul'a bir an önce gitme isteği, neden
ĞÂÂstanbul ?
Їünkü; ĞÂÂstanbul benim ilk yangınım
ve kıymet verdiğim onda hayat buluyor.
Bazen sevdiceğimle kendimi Arnavutköyde yürürken hayal
ediyorum, ardından Ortaköy sahili geliyor aklıma ve son
olarak Beşiktaş.
Hayal ya Beşiktaş'a kar yağıyor ve ben
sevdiceğimle sahilde sahlep içiyorum bir an gözümde
canlanıyor, saatlerce orada oturabilirim, ne kadar ĞÂÂskele
cafe'yi anılarımla beraber yıkmış olsalarda, yeni
bir sığınak buldum kendime. Yine sahilden gelen martı
çığlıklarını duyarım elbet.
Eyüpte, Pierre Lottie'de içilen sıcacık bir çay ve
ĞÂÂstanbul kanatlarımızın altında...
Beyoğlu Їiçek pasajı içinde bir
sürü hayat hikayesi, çilingir sofraları ve Türk
sanat musikisi...
Beyoğlu yüzüne keder mayın gibi oturmuş
kuşçular... Güvercinler...
Ve daha nice semtler, nice hikayeler... Ama her yerde sevdiceğimle
beraberiz…
Arnavutköyde ki eski Rum evlerinden birinde oturduğumuzu ve her
sabah odamızın penceresinde duran fesleğenimizi sularken
hayal ediyorum bizi, birden ĞÂÂstanbul ve fesleğen kokusunu
genzimde hissediyorum, yanımda yine sen.
Bekle beni ruhuma iplik iplik işleyen, yanık tenli, mavi
gözlü sevgilim, bekle beni ĞÂÂstanbul.
Diyeceksin şimdi burada özlem hep mi ĞÂÂstanbul...
Ah be canım bilmezmisin beni ĞÂÂstanbula bağlayan
sebeplerimi…. ĞÖzlemlerimi….
|
|
Junior Member  Cevaplar: 30 kayıt olmuş: 25/10/2008 Durum: ÇevrimdışıCinsiyet: 
|
 |
Yazılış Tarihi: 26/6/2009 Saat 16:50 |
|
|
Nefis bir ĞÂÂstanbul tasviri olmuş yazdıkların!
ĞÂÂstanbul da seni özledi yar!
Їiçek pasajında buzlu badem ile içelim
buzbağ şarabını...
Arnavutköy'deki Rum evi pencerimizde serçeler
üşüşmüş attığımız ekmek
kırıntılarına...
Fesleğen kokusu gülümsemene karışıyor ...
ĞÂÂstanbul da bil ki seni çok özlüyor....
...............................
Alıntı: | Bekle beni ruhuma iplik iplik işleyen, yanık tenli,
mavi gözlü sevgilim, bekle beni
ĞÂÂstanbul. |
Bu yanık tenli mavi gözlüyü de atladım sanma
|
|
|
|
Happy Birthday |
Bugün hiçbir kullanıcımızın doğumgünü yok! |
üye Puani |
- Rojin: 10 976 Puanlar
- asliyok: 4 432 Puanlar
- HarmanYeli: 4 396 Puanlar
- KizilZora: 2 048 Puanlar
- life23: 1 675 Puanlar
- gokkiz: 1 657 Puanlar
- BirNefes: 1 048 Puanlar
- Erasmus: 984 Puanlar
- -Pozan-: 785 Puanlar
- Siyahinci: 623 Puanlar
|
|