Rojin - 2/4/2008 Saat 00:41
Türkiye'den yapılan radyo televizyon yayınları etkisiyle Azerbaycanlı
gençler artık Farsça "evet" anlamına gelen "beli" yerine "evet" demeye
başlamışlar. Vaktiyle biz "vazife" diyorduk, onlar da "vazife" diyorlardı.
"Görev" kelimesi kullanım alanına girmemiş olsa bile en azından duydukları
zaman yadırgamıyorlar. Türkiye'deki alelade insan da Azerbaycanlı bir
konuşucuyu on yıl öncesine göre daha rahat anlayabiliyor. Hatta
Türkmenistanlı, Özbekistanlı konukları da daha rahat anlayabiliyor.
* Birleşmiş Milletler ve dünya İstatistik kuruluşlarının verdiği verilere
göre dünyada yaygın kullanılan dilleri kullanış alanı ve amacına göre üç
kategoride sınıflayabiliriz:
1. Dünyada en çok nüfus tarafından ana dil olarak kullanılan diller,
2. Dünyada en geniş coğrafi alanda kullanılan diller,
3. Dünyada bilimsel ve teknoloji alanda ticaret, haberleşme ve bilgi
alışverişinde yaygın kullanılan diller.
Birinci gruptaki diller açısından sıralama Çince, Hinduca, İngilizce,
İspanyolca, Rusça, Arapça ve diğerleri;
İkinci kategoriye göre sıralama İngilizce, Çince, İspanyolca, Arapça,
Türkçe, Hinduca;
Üçüncü kategoriye göre ise sıralamada başlıca Batı Avrupa Dilleri
İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rusça yer almaktadır. Pasifik
devletlerinden Japonya'nın hızla gelişen Çin'in dili de yakın bir gelecekte
bu kategoride yer alacaktır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:41
Yabancı dil öğretimi için eğitim-öğretim dilinin mutlaka yabancı dilde
olmasının gerekmediğini çarpıcı bir örnekle sunmak istiyorum. Skale dergisi
1993 yılı 1. sayısında yayınlanan "Sayılarla Avrupa Topluluğu" yazısında
verilen bilgiye göre Avrupa topluluğunda 20-24 yaş arası gençlerin % 83'ü
en az bir yabancı dile hakim, bu daha yaşlılarda % 50 civarında. Belçika,
Hollanda, İsviçre gibi ülkelerde oran çok daha yüksek. Buna karşın
Avrupa'da bütün orta öğrenim ve üniversite öğretimi kendi ana dillerinde
yapılıyor. Diğer bir örnek, nüfusu sadece 10 milyon olan Macaristan'da
bütün okullar Macarca, tek bir üniversite 1991 sonrası İngilizce açıldı,
ama öğrencileri yabancı. Macarca ülke dışında hiçbir ülkede kullanılmadığı
halde her konuda bizden çok daha fazla Macarca kitap basıyorlar ve her
Macar da bir yabancı dil biliyor. SCI ce taranan dergilerde yayınlanan
makalelerin ülkelere göre sıralamasında ilk 20 sırada yer alan ülkelerden
yalnız Hindistan yabancı dilde öğretim yapıyor. Yani her ülke kendi dilinde
öğretim yaparak bilim üretebiliyor, diller bilim üretimine engel değil.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:42
Sırf İstanbul'da İngilizce, Fransızca, Almanca İtalyanca eğitim yapan orta
dereceli okulların sayısı 150'nin üzerende. Bütün ülkede ise özel okulların
sayısı 1995 yılı itibariyle 871'dir. Eğer önlem alınmaz ve sınırlamaya
gidilmezse üniversitelerimiz de bu yola girer. Eğitim çağında 15 milyon
nüfusun tamamını böyle özel okullara göndermemiz mümkün olmadığından
(14.300.000. toplam öğrencinin sadece 200.000'i özel okullara
gidebilmektedir.) talep de devamlı kamçılandığından maalesef en seçme
başarılı öğrenciler "Robert Kolej, Galatasaray Lisesi" başta olmak üzere
yabancı dilde eğitim yapan okullara gönderiliyor ya da bu okulları tercihe
zorlanıyor. Yabancı dilde öğretim yapan üniversiteler için de aynı durum
sözkonusu. Böyle olunca bütün bu üstün yetenekli çalışkan, seçme
öğrencileri alan okullar hem yabancı dilde hem de diğer sosyal ve fen
derslerinde daha başarılı oluyorlar. Bu sonuç da biraz önce değindiğimiz
genel kanaati oluşturuyor. Yani malzeme kaliteli olduğu için ürün de
kaliteli oluyor. Önemli olan bir öğretim kurumunun öğrenci alırken hangi
yüzde diliminden öğrenci aldığına bakılarak bu öğrencileri hangi yüzde
diliminden mezun ettikleridir. Mezunlar ilk yüzde diliminden daha başarılı
yüzdeye yerleştirilebiliyorsa o kurum başarılıdır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:42
Tarihçi Jean-Paul Roux, ''Türklerin Tarihi'' adlı yapıtında ''Türklerle
ilgili olarak kabul edilebilecek biricik tanım dilbilgisel olandır. …
Türklerin dili çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğundan ilişkide
bulundukları birçok insan topluluğu tarafından benimsenmiştir.'' diyor.
Ünlü dilbilimciler, Türkçenin yetkinliğini ve kurallı oluş bakımından öteki
dillerden üstünlüğünü övmüşlerdir.
* Max Müller, Türkçe hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyor: ''Türkçenin
bir dilbilgisi kitabını okumak, bu dili öğrenmek niyetinde olanlar için bir
zevktir.Türlü dilbilgisi kurallarının belirlenmesindeki ustalık, eylem
çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapısındaki saydamlık, kolayca
anlaşılabilme niteliği, insan zekasının dil aracılığı ile beliren üstün
gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır…. Türk dilinde her şey
saydamdır, apaçıktır.
* Jean Deny, ''Türk dili, seçkin bir bilginler kurulunun danışma ve
tartışmaları sonucunda oluştuğu kanısını uyandırıyor. Fakat böyle bir
kurul, Türkistan bozkırında kendi başına kalmış olarak ve kendi yasaları ya
da kendi içgüdüleri itişiyle, insan beyninin yarattığı bu sonucu
sağlayamazdı !'' demektedir.
* XIII. yüzyılda Cengiz Hanın Moğol İmparatorluğu, yaklaşık olarak, tüm
Türk Dünyasını egemenliği altında toplamıştır. Moğol İmparatorluğunun,
devlet dili olarak Uygur Türkçesini ve Uygur yazısını kullanmıştır.
* Türk dilinin büyüleyici etkisi kendini göstererek, Türkçe, Anadoluda
hızla yaygınlaşan halk dili olur. Moğol işbirlikçisi Anadolu Selçuklusu
sultanlarının egemenliğine başkaldıran Türkmen beyi Karamanoğlu Mehmet
Bey'in Konyayı ele geçirip Siyavuş'u Selçuklu sultanı yapması, Türk dili
için mutlu bir olay olur: Karamanoğlu Mehmet Bey, 19 Mayıs 1277'de ünlü
fermanını yayınlar: ''Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste ve
meydanda Türkçeden gayrı dil konuşulmayacaktır! ''. Türkçenin bu
bağımsızlık bildirgesiyle, Moğolların ilerlemesini durdurmuş olan ''
külahlı, ayağı çarıklı ve kara kilimli Türkmenler'', Farsçayı benimsetmeye
çalışan ''Rumi'' adı takınmış Selçuklulara karşı bir dil yengisi
kazanmışlardır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:43
Yunus ,Mevlana'nın Mesnevisini okuduğunda çok uzun ve belki biraz da Farsça
yazılmış olmasını beğenmeyerek, bu Mesnevinin yerine:
''Ete kemiğe büründüm
Yunus deyi göründüm.''
beytini önermesi, Türkçeyi sevenler için etkileyicidir. Yunus'un şiirleri
yüz yılardan beri Türklerin belleğinde yaşamaktadır. Günümüzde Birleşmiş
Milletler yapısının girişinde duvara yazılan :
Gelin kardeş olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
dörtlüğü ile Yunus Emre güzel Türkçe ve insancıllık dersi vermektedir.
* Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Kaygusuz Abdal ve daha nice Türk halk
ozanları koşmalar, koçaklamalar söyleyerek Türk dilinin gelişmesine katkıda
bulunmuşlardır. Osmanlı şairlerinden daha özgün, daha kalıcı olmuşlardır.
Örneğin en ünlü Osmanlı şairleri, Karacaoğlan'ın ''Çukurova bayramlığın
giyerken / Çıplaklığın üzerinden soyarken / Şubat ayı kış yelini kovarken /
Cennet demek sana yakışır dağlar'' dörtlüsü ile başlayıp ''Karacaoğlan size
bakar sevinir / Sevinirken kalbi yanar göğünür / Kımıldanır hep dertleri
devinir / Yas ile sevinci yıkışır dağlar'' dörtlüsü ile biten koşmasındaki
özgün doğa betimlemesinin düzeyine ulaşamamışlardır . Bu koşmadaki anlatım
akıcılığı ve sözcük zenginliği, Türkçenin gücünü ortaya koymaktadır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:43
. Abdülhamit'in tahta geçmesi sonrasında Anayasanın (Kanun-u Esasi)
hazırlanmasında dil sorunu ortaya çıktı: Geniş Osmanlı topraklarından
Meclise gelecek temsilciler hangi dil ile konuşacaktı? Batı, yüzyıllar önce
tek bir ulusal dili egemen kılıp geliştirerek böyle bir sorunla
karşılaşmamıştı. Uzun tartışmalardan sonra -azınlıkların tepkileri de
yatıştırılarak- Anayasanın 18. Maddesine Osmanlı Devletinin resmi dilinin
Türkçe olduğuna ve devlet hizmetlerine gireceklerin bu dili bilmesinin
gerektiğine ilişkin hüküm konuldu. II.Abdülhamit'in Meclisi kapattıktan
sonra uyguladığı ağır sansür, dili kapsamadığından, aydınların Türkçeyi
geliştirme çabaları kesintiye uğramamıştır. II. Abdülhamit, sadrazamlığa
atadığı Türkçe bilmeyen Çerkez Hayrettin Paşanın telkini ile devletin resmi
dilinin Arapça olmasını istemiş ise de, Sait Paşa'nın ''Devlet dili Arapça
olursa Türklük ortadan kalkar'' diyerek karşı çıkması üzerine, bu
isteğinden vazgeçmiştir.
* Osmanlı döneminde, tıp, mühendislik ve askerlik terimlerinin Batı
dillerinden Osmanlıcaya çevrilmesi görüşü egemendi. Ancak terim türetmede
Türkçe sözcüklerden değil de Arapça ve Farsça sözcüklerden yararlanılmakta
idi. Bu "takıntıyla" kimi zaman gülünçlüklere düşülürdü.Örneğin Osmanlının
İtalyadan satın aldığı topların üzerinde ''Balliemez'' damgası bulunduğu
için, bu toplar Türkler arasında ''Balyemez Topu'' diye adlandırılmıştı.
Ancak Osmanlının bilgiç okumuşları, bu toplara Türkçe bir ad konulduğunu
sanarak, Türkçe sözcükleri aşağılık sayıp Türkçeyi bilimsel ürünleri
adlandırmaya yakıştıramadıklarından, Türkçe ''Balyemez'' sözcüğünü, yarısı
Arapça yarısı Farsçaya çevirerek ''Asalnemihored'' yapmıştı. ''Asal'',
Arapça "bal", ''Nemi-hored'' ise Farsça "yemez" anlamına geliyordu
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:44
Abece sorununu, Atatürk ''Bizim ahenkli zengin dilimiz Yeni Türk
Harfleriyle kendini gösterecektir.'' diyerek, 3 Kasım 1928 tarihinde
Mecliste kabulünü sağladığı yasayla, Latin harflerine dayanan Türk
abecesini dilimize kazandırmıştır.
* Hint-Avrupa ve Sami dillerine göre Türkçenin sözcük ve bu arada bilim
terimleri türetmede önemli bir üstünlüğü vardır. Prof. Doğan Aksan'ın
''Türkçenin Gücü'' yapıtında açıklandığı üzere, Türkçemiz bu özelliği ile
benzersiz üstünlüğe sahiptir. Bu yapıtta ''sür-'' kökünden, yalnızca
Türkiye Türkçesinde 100 kadar türetilmiş sözcük örneği verilmiştir.
* 1936 yılında Kahire'de toplanan Arap dil kurultayı, Türkçe kökenli 3600
kadar sözcüğü Arapça sözlükten çıkarmıştır. Çıkarılan bu sözcükler arasında
''sarık'' sözcüğü de vardır.
* 12 Eylül Darbesi sonrası, dilde geriye dönüş zorlamalarına girilmiş, kimi
öz Türkçe sözcüklerin kullanılması Yönetim Buyruğuyla yasaklanmıştır. Bu
sözcükler arasında ''devrim'' ve dönemin devlet başkanı Kenan Evren'in
soyadı olan ''evren'' sözcüğü bile bulunmakta idi...
BirNefes - 24/7/2008 Saat 14:25
Tsk bu guzel bilgi icin :zalkis:
|