Rojin - 2/4/2008 Saat 00:52
Edebiyat türlerini önce ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi nazım, ikincisi
nesir. Nazım belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi
ürünlerdir. Ya da kısaca bütün şiir ve şiirler metinlerdir. Hece vezni gibi
belli bir kalıp ve ölçü kaygısı güdülerek yazılır. Nesir ise serbest,
ölçüsüz düz yazıdır. Nazım genel olarak bütün şiir türlerini kapsar. Nesir
ise edebiyatın şiir dışındaki tüm biçimlerini kapsar. Roman, öykü, tiyatro,
deneme gibi.
ŞİİR
* Dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir
olayı, ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan
uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır.
Lirik şiir
Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun
duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda "lir" denen sazlarla
söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan
"rebab" dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında
gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik
şiire girer.
Epik şiir
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, savaş, yiğitlik
konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu
uyandırır. Daha çok, uzun olarak söylenir. Divan edebiyatında kasideler,
Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik
gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir
yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır.
Didaktik şiir
Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun
duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda "lir" denen sazlarla
söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan
"rebab" dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında
gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik
şiire girer.
Pastoral şiir
Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir.
Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda. Eğer şair doğa
karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı
konuşuyormuş gibi anlatırsa "eglog" adını alır
Satirik şiir
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici
sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de
görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir
eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür
şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni
edebiyatımızda ise yergi verilir.
Dramatik şiir
Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların
sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara
ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün ( 19. yy. ) çıkışına kadar
sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır.
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve
kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere
çıkmıştır. Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim
Batı'ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı'da da bu tür şiirler
yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da
tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa
nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi...
---------------------------------------------------------------------------
-----
DESTAN
* Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla
anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır. Bilinen en
eski edebiyat türlerinden biridir. Yunanca "espos" sözcüğünden gelmektedir.
Mitoloji, efsane, folklor ve tarihi öğeler içerir. Destanlar ve destansı
öyküler ilkçağlardan beri dünyanın her yerinde gelenekleri sonraki
kuşaklara aktarmak için kollektif olarak yaratılmış edebi biçimlerdir.
* Destanların ortak özellikleri:
Hepsinde yarı tanrısal nitelikler taşıyan bir ya da birçok kahramandan söz
edilir. Destan bu kahramanın eylemleri üzerine kurulmuştur. Olaylar çok
geniş bir kozmik coğrafya üzerinde geçer. Bir destanın dünyası ortaya
çıktığı zaman içinde düşünebilecek her şeyi barındıran bütünsel, çok yönlü
bir dünyadır. Hemen bütün destanlarda uzun yolculuklar anlatılır. Çoğu
destanda olaylara doğaüstü yaratıklar da katılır. Kişiler, olaylar, doğal
varlıklar hep gerçek yaşamdaki boyutlarından daha büyük, daha zengindir.
Özellikle sözlü destanlarda uzun anlatı, betimleme (tanımlama) ve konuşma
bölümleri bulunur. Öykü içinde öyküye yer verilir. Törensel söyleyişler ve
kamusal duyarlılık hâkimdir. Destanlar temel olarak iki gruba ayrılır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:53
Sözlü destanlar
* Yazının henüz bulunmadığı ve yaygınlaşmadığı bir kültürde doğan ve
kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilen
destanlardır. Ozan ve şarkıcıların değişik zamanlarda söylediği şarkı ve
şiirlerin bütünleşmesi ve işlenmesiyle oluşturulurlar. Örnekler:
* Gılgamış: MÖ 3000 yıllarında Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır.
Bilinen en eski destandır. Babil ve Akad toplumlarınca da benimsenmiştir.
Ama bugüne kalan en eksiksiz biçimi Sümer toplumunda ortaya çıkmıştır.
Zalim Uruk kralı Gılgamış’in ölümsüzlük arayışını anlatır. Gılgamış
ve arkadaşı Enkidu ile birlikte uzun arayışlardan sonra ölümsüzlük otunu
bulur, ama bir yılana kaptırır.
* İlyada ve Odysseia: MÖ 11-12’nci yüzyıllarda geçtiği
sanılmaktadır. Homeros destanları olarak bilinirler. Yunan
Yarımadası’ndaki Akhalar’ın, Anadolu’daki İon
krallıklarına saldırısı ve Akha kral ve prenslerinin daha sonraki
serüvenleri anlatılır. Özellikle Odysseia, Yunan Tragedyası ve Batı
edebiyatının önemli bir kaynağıdır.
* Diğerleri: Eski İngilizce halk destanı Beowulf, Eski Almanca
Heldenlieder (kahramanlık türküleri), Almanca Nibelungenlied , Kudrunlied,
Fransa'da Chanson de Geste (kahramanlık şarkısı), Chanson de Roland (Frank
kralı Charlemagne’ın savaşlarını anlatır), İspanya’da El Cantar
de Mio Cid, Hindistan'da Mahabharata, Ramayana, Japonya’da Heike
Monogatari.
Edebi destanlar
* Belirli bir yazar tarafından eski örneklere uygun olarak ve okunmak
üzere kaleme alınmış destanlardır.
Örnekler:
* Vergilius’un Aeneis’i: MÖ 29-19’uncu yüzyılları
kapsar. Troyalı Aeneias’in uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Latin
ülkesine gelerek Lavinium kentini kurması anlatılır. Lavinium sonradan Alba
Langa ve Roma kentlerinin yerine kurulan ilk kenttir.
* Milton’un Paradise Lost’u: İnsanın cennetten kovuluşu ve
tanrının şeytanla mücadelesini anlatır.
* Dante’nin La Divina Commedia’sı (İlahi Komedya) MS
1310-1321, Ariosto’nun Orlando Furioso’su (Çılgın Orlando)
1532, Camoes’in Os Lusidas’ı 1572.
Türk edebiyatında destan
* Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında zengin
bir destan geleneği vardır. Bilinen Türk destanları arasında en eskisi
Yaratılış Destanı’dır. Altay Türkleri arasında söylenmektedir. V.
Radlov tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir.
Saka Destanı, İskit Türkleri’ne aittir. Bu destan zinciri içinde Alp
Er Tunga ve Şu parçaları bulunur. Bunlar Kaşgarlı Mahmud’u Divanü
Lugati-t-Türk adlı eserinde yer almıştır.
Oğuz Kağan Destanı 14’üncü yüzyılda derlenmiş özet nitelikte bir
metindir. Oğuz Kağan’ın doğumu ve üstün nitelikleri, askeri
başarıları ve ülkeyi oğulları arasında pay edişi anlatılır.
Oğuz Türkleri’nden günümüze gelen tek destan metni ise Dede Korkut
Kitabı’dır. Bayındır Han soyundan geldikleri sanılan
Akkoyunlular’ın egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu’daki olaylar ve
Müslüman Oğuzlar’ın yaşamı anlatılır. Göktürk Destanları çeşitli
parçalardan oluşmuştur. Bozkurt parçasında Göktürkler’in bir boz
kurdun soyundan geldikleri, Ergenekon parçasında ise Ergenkon’a
sığınmaları, çoğalıp buraya sığmayınca dağı eriterek dış dünyaya çıkmaları
anlatılır. Köroğlu parçasında, göçebe Oğuzlar’ın Horasan ve
Hazar’da İranlılarla savaşlarından sözedilir.
Manas Destanı’nda Kırgız Türkleri'nin putperest Kalmuk ve
Çinliler’le savaşları vardır.
Cengiz Han Destanı, Moğol istilasından sonra Kıpçak bozkırlarında ve eski
Uygurların yaşadığı bölgelerdeki olayları anlatır.
Timur Destanı, Timur’un savaşları ve kişiliğine yer verir. Danişmend
Gazi Destanı’nda Türklerin Anadolu’yu ele geçirmeleri
anlatılır.
Battal Gazi Destanı’nda da Anadolu’daki Türk-Bizans savaşları
yer alır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:55
AĞIT
* Genellikle bir ölünün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk
türküsü. Ağıtlar, başından acı bir olay geçen ya da ölen kişinin
iyiliklerinden, yiğitçe davranışlarından ve yaşamındaki önemli olaylardan
söz eder. Belli geleneksel hareketler eşliğinde kendine özgü ölçü ve
uyaklarla söylenir.
Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde
söylenir. Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir.
Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8
hecelilerdir. Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok
kadınlar söyler. Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir.
Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir.
---------------------------------------------------------------------------
-----
MESNEVİ
* Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı
beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir. Arapçada
"müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran
edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11’inci
yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Her
beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar. Bu nedenle uzun aşk
öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Mesnevi bir eser başlıca
tevhid, münacat, na’t, miraciye bölümlerinden oluşur. Mesneviler aşk
mesnevileri, dinsel-tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler,
savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin
güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin altı ciltlik tasavvufi yapıtı da
"Mesnevi" adını taşımaktadır.
---------------------------------------------------------------------------
-----
ELEJİ
* Tanınmış bir kişinin, bir arkadaşın ya da sevilen bir kişinin ölümünden
duyulan üzüntüyü anlatan lirik şiir türüdür. Genel anlamda, insanın
ölümlülüğü temasını işleyen, birbirini izleyen bir vurgulu iki vurgusuz
heceli ayaklardan oluşan beşli ve altılı ölçüyle yazılan ve konuyla sınırlı
olmayan şiire verilen addır. Modern batı edebiyatında bu terim şiirin
içeriğinden çok ölçüsünü belirtir. Alman edebiyatında ölçü özelliği öne
çıkarken, İngiliz edebiyatında şiir türü olarak tanınır. Örneğin,
Milton’un okul arkadaşı Edward King’in ölümü üzerine yazdığı
"Lycidas" (1838) bu kapsamdadır. Eleji, modern şiirde de sık rastlanan
önemi bir şiirsel anlatım biçimidir.
NESİR: Düz yazı
---------------------------------------------------------------------------
-----
ROMAN
* Belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir
grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış
yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal
ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için
kullanılan edebi terimdir. Edebi türler içinde en yenisidir. Çünkü
matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından
sonra gelişmiştir.
* Aslında tanımlanması en zor edebi türdür. Gelişmesini tamamlamamış tek
türdür denebilir. Bunun bir nedeni romanın tarihsel koşullara bağlı olması,
diğer nedeni ise yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı
bırakmasındandır. Romanın ataları arasında nesirsel özellikler taşıyan
Petronius’un Satyricon (1’inci yüzyıl) ve Apuleius’un
Metamorphoseon’u (2’nci yüzyıl) gösterilir.
Roman düzyazıyla yazılır. Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil,
sıradan insanların günlük yaşantılarıdır. Anlatılan olaylar, saraylar ve
savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler
gibi sıradan mekanlarda geçer. Olaylara yön veren tanrılar değil, kişilerin
kendi tutum, davranış, duygu ve düşünceleridir. Kullanılan dil, nazım
türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır.
* Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür. Toplumsal, politik olaylar
gelişmelerle de yakın ilişkidedir. Romanın tarihe bağlı oluşu, çok köklü
bir geçmişi olmayan yeni bir sınıfın, yani burjuvazinin kendine tarih
içinde bir geçmiş, şimdi ve gelecek kurma çabasından doğmuş olmasında
yatar. 18. yüzyıl romanlarının çoğu, burjuvazinin aristokrasiye karşı
mücadelesinde kullanılmak üzere kaleme alınmış metinler gibidir.
Roman, işte bu nedenle, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve
bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün
ürünüdür. Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde
bağlıdır. İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu
alan ilk sanat türüdür.
Roman türleri
* Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere
ayrılabilir.
Üslup bakımından "romantik roman", "gerçekçi roman", "doğalcı roman",
"estetik roman", "izlenimci roman", "dışavurumcu roman", "yeni roman"
türleri sayılabilir.
Romantik roman
* Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine
ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter
Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve
Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:55
Roman türleri
* Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere
ayrılabilir.
Üslup bakımından "romantik roman", "gerçekçi roman", "doğalcı roman",
"estetik roman", "izlenimci roman", "dışavurumcu roman", "yeni roman"
türleri sayılabilir.
Romantik roman
* Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine
ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter
Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve
Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi.
Gerçekçi roman
* Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce
yapısı taşır. Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı roman
* Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını
öngörür. Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı romanlardır.
Estetik roman
* Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave
Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci roman
* Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel
gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları
ortaya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç
yaşantının betimlenmesine öncelik verir. Ford Madox Ford’un romanları
izlenimciliğin en sistemli ürünleridir.
Dışavurumcu roman
* 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin
reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık
karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dışavurumculuk, şiddetli,
fırtınalı ve tanımsız duyguları vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme,
çarpıtma ve soyutlama tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür "yeni
romantizm" olarak da değerlendirilir. Dostoyevski, Kafka, Beckett ve
Brecth’in romanları bu türün örneklerindendir.
Yeni roman
* Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır. Özellikle 1930 sonrasında ilk
örnekleri görülmeye başlandı. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine
benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl
konusu haline getiren romanlardır. Yeni roman, yazma eyleminin kendisini
sorgulamaya yönelir. Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon,
Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir.
Konusu bakımından roman "tarihsel roman", "pikaresk roman", "duygusal
roman", "gotik roman", "ruhbilimsel roman", "töre romanı", "oluşum romanı"
türlerine ayrılır.
Tarihsel roman
* Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha
derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak
amacıyla da yazılmış olabililer. Tarihi romanların örnekleri arasında
Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve
Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastarı’nı sayabiliriz.
Pikaresk roman
* İsmini, İspanyolca alt tabakadan serüvenci ya da serseri anlamına gelen
sözcükten alır. Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik
yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla anlatır. Bu türün
önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın
Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın
Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz.
Duygusal roman
* İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen
romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını
sömürmesi ön plana çıkar. Laurence Sterne’in Fransa ve
İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları,
Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves’i bu türe örnek
gösterilebilir.
Gotik roman
* Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür. 18.
yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu,
çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu
alır. Horace Walpole’un Otranto Şatosu, Mary Shelley’in
Frankenstein adlı romanları bu türün örnekleridir. Gotik romanın
günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Ruhbilimsel roman
* Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan
romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan
ayrılır. Abbe Prevost’un Manon Lasko adlı eseriyla Fransız
edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da
etkilemiştir. Paul Bourget’in romanları da bu türe örnektir.
Töre romanı
* İnsanların en dolaysız biçimde toplumsal olan davranışlarını,
adetlerini, geleneklerini ön plana çıkarır. Moda, yaygın konuşma ve ifade
biçimleri, toplu olarak yapılan her şey bu tür romanların konusunu
oluşturur. Toplumun derin yapısından çok, yüzeysel görüntüleriyle
ilgilenir. En tipik temsilcileri olarak Arnold Bennet ve Evelyn
Waugh’tur.
Türk edebiyatında roman
* Türk edebiyatına roman Fransızca’dan yapılan çevrilerle girdi. Bu
çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı
Terceme-i Telemak’tır. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor
Hugo’nun ünlü romanı Sefiler’i (Les Miserables) çevirdi.
1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere bir çok Batılı
yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi. İlk Türk romanı Şemseddin
Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami’den
sonra Ahmed Mithad romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu.
Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud
Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda
türüne en yakın ilk Türk romanıdır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk
usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir"
tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halid Ziya
Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ı Memnu (1925) adlı
romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir. 1910’dan
sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi
çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde
başladı. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri
Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal
gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu
dönemle ilgilidir.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:57
ÖYKÜ
* Gerçek ya da düş ürünü bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki
anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle
önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması
ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden
ayrılır.
* Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur.
Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu
zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir,
ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla
yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir.
* Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları
öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve
gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi.
Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle
yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da
etkili oldu. Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E. T. A. Hoffmann,
psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla
yansıttılar.
* 20. yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde
yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu. Bret
Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki
yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi öyküleri bu
özelliktedir.
* Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri,
öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı
sağladı.
Türk edebiyatında öykü
* Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde
yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai
ve Nabizade Nazım’dı. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar
ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle
dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini
başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya
idi.
* 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla
birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı.
Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin
hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi
özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir
çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay
izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı,
Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt,
Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir.
* Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın
dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı
(Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda,
Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve
Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk
öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:57
MASAL
* Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi
öncelikle, Sindirella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk
öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır
basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel
grupta toplanır. Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar,
güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.
* Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. Lafontaine masalları bu
türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan
edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir.
* Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev,
ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların
başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler,
zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
* Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan
masallardır.
* Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük
ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:58
TİYATRO
* Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde oyuncuların söz ve
hareketleriyle canlandırma sanatıdır. Çoğu zaman yazılı bir metne dayanır.
Be metnin adı senaryodur. Ancak tiyatronun tek öğesi edebiyat değildir.
Oyunculuk, sahne düzeni, dekor, köstüm, aydınlatma, müzik ve dans gibi
öğeleri de vardır. Burada tiyatro terimi, eser olarak edebi yönüyle ele
alınmaktadır.
* Başka bazı sanatlar gibi tiyatro da dinsel törelerden doğmuştur. Daha
sonra dinden bağımsızlaşarak bir sanat olmuştur. Temelinde, ilke insanın
doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak canlandırma
çabaları yatar. Doğa üstü güçlerin insanlara görünmesine aracılık etme
çabaları da tiyatronun bir diğer amacıdır.
Tiyatro eserleri de diğer edebi eserler gibi genel edebi akımların
etkisinde kalır. İlk insan topluluklarıyla birlikte ortaya çıkan tiyatro,
antik çağlarda asıl kimliğine kavuşmaya başladı. İlk tiyatro şenliği MÖ
534’te Atina’da düzenlendi.
---------------------------------------------------------------------------
-----
DENEME
* Tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının
kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebi
metinlerdir. Bu türün yaratıcısı 16. Yüzyıl Fansız yazarı Michel de
Montaigne’dir. Yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin
iletilmesine yönelik edebi parçalar olduğunu vurgulamak için deneme (essai)
adını seçmiştir. Türk edebiyatına deneme, diğer edebi türler gibi
Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girdi. Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yahya Kemal Beyatlı deneme
türününde eserler veren önemli yazarlarımızdır. Ancak deneme türünün en
önemi yazarı Nurullah Ataç’tır. Ataç, denemelerinde kişisel tavrını
açıkça ortaya koyan, dilde yenilikçi ve titiz, üslupta akıcı bir yazardır.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:58
BİYOGRAFİ
* "Yaşam öyküsü" de denebilir. Bir kişinin yaşamını anlatmayı konu alan
edebiyat türüdür. Yazarın kendi yaşamını anlattığı oto biyografiler de bu
türün içinde yer alır. Yaşam öyküsü kişisel anılara ya da araştırma sonucu
edinilmiş sözlü ve yazılı malzemelerin düzenlenmesine ve yorumlanmasına
dayandığı için tarihin bir dalı olarak da görülebilir. Ama konu alınan
kişinin bireyselliğini, yaratıcı ve duygudaş bir kavrayışla aktarmaya
çalıştığı için aynı zamanda edebiyatın bir koludur.
* Tarihte ölen kişinin yaşamını ve yapıtlarını öven mezar yazıtları ve
cenaze törenlerindeki konuşmalar yaşam öykülerinin ilk örnekleri
sayılabilir. Daha sonra eldeki verilerin keyfi ya da eleştirellikten uzak
bir yorumuna dayanan, söz konusu kişiyi övmek ve okura örnek oluşturmak
için yazılan yaşam öyküleri başlamıştır. Bunun hemen ardından kişilerin
gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan eleştirel yaşam öyküleri de kaleme
alınmıştır.
*Yaşam öyküsünün bir başka özelliği, yazarının tarafsız olmamasıdır.
Yaşamını yazdığı kişiyi sunar ve yorumlarken kendi kişiliğini de eserine
yansıtır. Otobiyografi türünde bu özellik daha da belirgindir.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:58
MAKALE
* Yazarın belli bir konuda, genellikle günlük politika ile ilgili
görüşlerini dile getirdiği kısa metinlerdir. Makale, asıl gazetelerin
yaygınlaşması ve gelişmesiyle kendini gösteren bir edebi türdür. Yazar bu
kısa yazılarda çeşitli konulara ilişkin kişisel görüş eleştiri ve
önerilerini sıralayabilir. Ya da politik veya toplumsal sorunlara
değinebilir. Konular politikanın yanı sıra, bilim, dil, kültür gibi yazarın
tercih ettiği herhangi bir alan da olabilir. Makalenin amacı, açıklama,
eleştiri, tanıtım, bilgilendirme de olabilir. Ama genellikle eleştirel
tutum ön plandadır. Makaleler, günlük yazıldıktan sonra bir araya
getirilerek makale kitapları şeklinde yayınlanabilir.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:59
ELEŞTİRİ
* Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını dile
getirerek göstermek amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi
doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru
tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat
sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme
olarak da tanımlanabilir.
ANI
* Kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile
getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır. Otobiyografi
ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem nedeniyle
ayrılır. Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış
boyutları da geniş olarak yer alır. Otobiyografide yazar öncelikle
kendilerini konu edinirken, anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel
olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir.
Rojin - 2/4/2008 Saat 00:59
MİZAH
* Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı
düşündürme, eğlendirme ya da güldürme sanatıdır. Bu amaçla yazılan edebi
eserler de mizah türü için de değerlendirilir. En kaba şakadan en ince
espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar
arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah
gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı
vardır, saldırma ve savunma. İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle
birlikte mizah da otaya çıkmıştır. Kentleşmeyle birlikte daha soyut ve
dolaylı bir özellik kazandı.
*Mizahı bedensel şiddetten ayırıp keskin dilli bir sanata dönüştüren
Atinalılar olmuştur. Ortaçağda kilise ve kralları alaya alan masallarıyla
şenliklerde halkı eğlendiren öykü anlatıcıları jonglörler ve gezgin
minstrel’le birlikte açık cinsel çağrışımları da olan yeni bir mizah
türü yagınlaştı. 20. yüzyılda yeni bir mizah türü doğdu. Komik öğelerin
yanı sıra ürkütücü ve korkunç öğelere de yer veren kara mizah ortaya çıktı.
Siyasal mizah da bu dönemde önem kazandı.
Rojin - 2/4/2008 Saat 01:00
Türk edebiyatında mizah
* Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar,
fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla
birlikte mizah yer almıştır. Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi
geniş ölçüde değişti. Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız
edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı.
Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık
Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi. 2.
Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi.
Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi
Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi.
* Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı. Bu dönem
yazarları geçmişi eleştiren, yani dönemi savunan bir tutum benimsedi. Çok
partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik
kazandı. Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rifat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik,
Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli
isimleridir.
|