Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da
böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye
ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım
biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı
olarak da tanımlanabilir. Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi
için sanatsal değerler taşıması gerekir.
<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]--> Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun, dilden,
konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını ortaya koymak gereklidir.
Konuşma ve düzyazı dilinde, dil bir araç, sözcükleri kullanmakla
girişilmiş, belli bir amaca dönük eylemdir. Doğruyu araştırma, ortaya
koyma, başkalarına iletme aracıdır. Konuşma ve yazı dilinde sözcükler
görevini yaptıktan sonra işe yaramaz hale gelir. Önemli olan meydana
getireceği sonuçlardır. Sonuç yani amaç, onu okuyan, ya da dinleyendeki
değişimdir. Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi
unuturuz. Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl
biçimlendirildiğine dikkat etmez. Unutur. Dil, bizi doğrudan doğruya öteki
insanlarla yada eşya ve düşüncelerle karşı karşıya getirir. Konuşma ve yazı
dilinde sözcükler saydamdır. Uçarıdır. Aradan kaybolur gider.
Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır. Şiir ve edebiyatta
dil bir araç değil, biraz amaçtır. Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler,
cümleler ve biçimler nesnel (objektif) hale gelirler, şeyleşirler. İnsanla
öteki insanların, eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir.
Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi. Tam tersine, karşımıza
çıkar. Resim gibi, heykel, müzik, yapı gibi (eşya) değeri kazanır.
Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir. Sözcüklerle, güzel, unutulmaz
biçimler yaratır. Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde
derin eğilimler dürtüsü vardır. Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden
yararlanmaz. Onlara yararlı olur. Renk, ses, hacim gibi onları şeyleştirir,
kırar, bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar.
Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler, deyişler,
tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve büyü alanında
kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel biçimlerle tekrar edilmesi,
şiirin doğuşunu hazırlayan en eski etkenlerdir. Bu yönden denilebilir ki,
yazı şöyle dursun, tam konuşma dilinin bile gerçekleşmediği, insanın ve
insanlığını en eski tarihinde şiir ve şiir dili vardır. Demek ki, edebiyat,
dilden önce idi.
Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup kullanılmasından
sonra gelişmiştir. Sanat dışı konularda (politika, hukuk, mektup vb.
alanlarda) bile ilk yazılı metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik
iddiası ile yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır.